GAZ KULLANIMI -YA DA HALKIN ZEHİRLENMESİ- ÜZERİNE
TEMEL DEMİRER
“Zulüm bizdense;
ben bizden değilim!”[1]
En net hâliyle Adolf Hitler’den biliriz “Gazlamak filli”nin ne olduğunu; elbette onun öncesinde I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda veya İngilizlerin Kürtlere karşı kullandığını; sonrası da bunun Şeyh Wassan ile Doli Smakoli’den Halepçe’ye uzandığını “es” geçmeden…
“Kimyasal gazdır” bunun adı; farklı versiyonlarıyla…
Kimyasal gazların, “biber”, “portakal”, “Brezilya” vb. versiyonlarıyla IMF İstanbul, KCK Diyarbakır, 1 Mayıs Taksim’inde ve bir alay itiraz eyleminde tanıştık…
Nasıl sunulursa sunulsun, bunlar da kimyasaldı, zehirliydi…
Kimse “Biber gazı kimyasal değil,” türünden ucuz itirazlara itibar etmesin!
“Nasıl” mı?
“Birincisi, savaş hukukuyla ilgili olarak yapılmış Cenevre Anlaşmaları’ndan biri, biber gazını ‘kimyasal silah’ sayıyor ve savaşta kullanılmasını yasaklıyor.
İkincisi, yeterince çok ülke tarafından kabul edilmiş olsun veya olmasın fark etmez, bir temel uluslararası hukuk metninde ‘kimyasal silah’ olarak nitelenen ve savaşta kullanımının yasaklanması istenen bir maddenin sivil nüfus üzerinde kullanılmasında herhangi bir sınırlamama olmaması, hatta kullanımın ‘hukuki’ olması çok tuhaf, çok tartışmalı bir durum.”[2]
Dahası da var; Gezi Parkı eylemleri sırasında polisin kullandığı yoğun biber gazı ve gaz bombaları sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada gündem olurken; Diyanet’in ‘Alo Fetva’ hattı “Biber gazına tam gaz destek!” fetvasını verdi.
“Fetva”ya göre, “Dini açıdan biber gazının kullanılması sakıncalı değil. Ayrıca insan sağlığına en az biber gazı zarar veriyor.”[3]
“İyi” mi?
Yeri geldi bir kez daha hatırlatayım: “Hardal” ve “biber” gazları, sonuçta “kimyasal ürünler” değiller mi? Hardal gazı “kitlesel” ve biber gazı ise “bireysel” kimyasal silahlardır.
2000-2012 Haziran tarihleri arasında, 62 ton biber gazı dışalımına 21.3 milyon dolar ödenmiş. 2013’te yalnızca Gezi Parkı olaylarından sonra bu rakam kim bilir kaça katlandı?
KİMYASAL SİLAH
Kimyasal silahlar ilk kez 1914’te I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda kullanılmıştı. En yoğun kullanımı ise ABD ordusunca Vietnam’da gerçekleştirilmiştir.
Gözde, ve solunum yollarındaki (ağız, burun, akciğer) mukoz hücreleri çok ağır biçimde tahriş ederek çalışır ve göz yaşarması, geçici görmezlik, solunum güçlüğü gibi belirtiler gösterir. En büyük protein hedeflerinden biri ise, gözler, ağız ve burundaki duyarlı sinirler olarak açıklanabilen TRPA1 iyon kanalıdır.
En çok rastlanan türleri Fenasil klorür (CN), Bromoaseton, Ksilil bromür, vb.dir. Bu saydıklarım eski türleridir. Yenileri ise 2-klorobenzalmalono nitril içerir (CS).
Yetkililerce “Öldürücü değildir” denilse de, bunun böyle olmadığı yapılan birçok akademik çalışma ile kanıtlanmıştır. Biber gazı, akciğerlerde çok ağır bir yıkım yarattığı gibi, kalpte ve karaciğerde de kayda değer bir yıkıma neden olmaktadır.
Bakın ‘BM ADR Sözleşmesi’nin 197’inci sayfasında neler yazar bu konuda?
“Ağız yoluyla (oral) doz 5-50 mg/kg vücut ağırlığı aralığında ise, etkilenen kitlenin yüzde 50’si için öldürücü etkisi vardır.
Cilt yoluyla (dermal) etkilenimde doz miktarı 50-200 mg/kg vücut ağırlığında ise, etkilenen kitlenin yüzde 50’si için öldürücü etkisi vardır.
Soluma yoluyla, havanın 1 litresindeki derişimi 0.2-2 mg aralığında ise, etkilenen kitlenin yüzde 50’si için öldürücü etkisi vardır.”
Aralarında ‘İnsan Hakları için Doktorlar’ (PHR), ‘Dünya Tıp Birliği’ (WMA), ‘Alman Tıp Derneği’ (GMA) ve ‘Avrupa Doktorları Komitesi’nin bulunduğu, önde gelen dört tıp örgütü, Başbakan Erdoğan’a bir mektup göndererek göstericilere yönelik “göz yaşartıcı gaz ve orantısız güç kullanımını” derhâl durdurma çağrısında bulunurken; PHR ekibinden Dr. Vicent Iacopino da, “Türkiye’de yaptığımız araştırmaya göre, hükümetin, göz yaşartıcı gazın büyük çaptaki bir silah olarak kullanımı dahil olmak üzere birkaç kişinin ölümüne ve binlerce kişinin yaralanmasına yol açtı,” diye ekliyordu.
Uyarılar haksız değildi…
“İyi de gazlar neden sakıncalı” mı?
Kimya Mühendisleri Odası’nca açıklanan Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı’nın 30 Aralık 2010 tarihli “Biber Gazı Raporu” başlıklı raporunda, biber gazına yoğun şekilde maruz kalınması durumunda, “Kalp yetmezliği görülebileceği, karaciğer ve böbrek hasarlarına, yanık ve gözlerde görme kaybına yol açabileceği” belirtildi.
– Bu tür kimyasallar kullanım amacına, uygulama şekline ve uygulanan miktarına bağlı olarak klinik bulgulara yol açabilmekte olup, genellikle kullanım amacı ve kullanım şekli göz önüne alındığında biber gazının kalıcı etkilerinden ziyade, akut etkilerinden söz etmek daha uygundur. Akut etkilerin başlıcaları gözlerde yanma, görme bozukluğu ve gözlerde ağrı şeklindedir.
– Yüksek yoğunlukta kimyasala maruz kalınması durumunda kalp yetmezliği görüldüğü de bildirilmiştir. Bu kimyasallara maruz kalan kişilerde öksürük, laringospazm ve pnömoni de görülebilir.
– Solunum sistemine ait komplikasyonlara bağlı ölümler bildirilmiştir.
– Bu maddelerin karaciğer ve böbrek hasarı yaptığı, maruz kalıştan birkaç gün sonra cilt lezyonlarının ortaya çıktığı bilim kaynaklarında yer almaktadır.
– Hastalarda panik reaksiyonları, ajitasyon ve bayılma da rapor edilmiştir.
– CS gazının kimyasal yanık, gözlerde kreatit ve görme kaybına da yol açabileceği bildirilmektedir.
– Bu kimyasallarda mide ve bağırsak sisteminde irritasyonlara da yol açtığı görülmektedir.
Bunlar bu kadar net ve ayan beyan ortadayken; gazlar, gazlı sular yani kimyasallar kullanılmaya devam edildi…
Mesela İstanbul’daki “gazlı” 1 Mayıs’ta, biber gazı karıştırılmış tazyikli sulara maruz kalan avukat Mehmet Ümit Erdem, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve emniyet müdürü hakkında suç duyurusunda bulunmak isteyince tüm kapılar kapandı. Oysa avukat, gösterilerde 14 ton gaz karıştırılmış tazyikli su sıkıldığını ortaya çıkarmıştı.
Ayrıca CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, 1 Mayıs olaylarında kendisinin de hedef olduğu tazyikli su ve biber gazlı müdahâlenin ardından, TOMA’lardan sıkılan suda kanalizasyon kalıntısı olabileceğine ilişkin kuşkuları TBMM gündemine taşımıştı.
Sorulara dört ay gecikmeyle yanıt veren İçişleri Bakanı Muammer Güler de sıkılmadan şunları diyebiliyordu:
“Polis, itfaiyenin kullandığı suyu kullanıyor. İhtiyaç olması durumunda püskürtülen su içerisine gıda boyası ve OC gaz solüsyonu eklenebilmekte, ayrıca araçta kullanılan yangın söndürme sistemi için de yangın söndürme köpüğü kullanılmaktadır. Yapılan uyarı ve ikazlara rağmen kamu düzenini bozan, diğer insanların temel hak ve özgürlüklerini engelleyen, kanuna aykırı eylemi sonlandırmamak veya dağılmamak için güvenlik güçlerine karşı şiddet içeren fiillerle saldırıda bulunanlara karşı ilgili mevzuatın verdiği yetki kapsamında son çare olarak orantılı güç kullanmak suretiyle müdahalede bulunulmaktadır. Göz yaşartıcı gaz silahları ve mühimmatı, bütün modern ülke güvenlik teşkilâtlarında olduğu gibi teşkilâtımızda da, yetkili amirin emri ve gözetimi altında, bu konuda eğitim almış personel tarafından kullanılmaktadır.”
GAZIN ETKİSİ: NEDEN TEHLİKELİ, NEDEN SAKINCALI?
Gazın etkisi konusunda Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) çalışmalarına göre biber gazına maruz kalanların yüzde 39’u gazın etkilerinin devam ettiğinden şikâyetçi.
Gezi Parkı olayları sırasında biber gazına maruz kalan 11 binden fazla kişiyle yapılan çalışmaya göre, yüzde 14’lük bir kesim sivilce ve benzeri döküntülerin sürdüğünü, yüzde 10’u yürürken ve hareket ederken dengesizlik oluştuğunu, yüzde 11.2’si de el ve ayaklarda kas güçsüzlüğü olduğunu söyledi.
“Gazdan etkilendiniz mi?” sorusuna yüzde 68.5 düzeyinde “Çok yoğun etkilendim” yanıtı verildi. Hiç etkilenmeyenlerin oranı ise yüzde 0.2 oldu.
Ankete katılanlara hangi mesafeden gaza maruz kaldıkları sorusu da soruldu. Bu soruya yüzde 30’luk bir kesim “1 metreden az”, yüzde 37.6’lık bir kesim de “1-5 metre arasında” yanıtını verdi.
Ankete katılanlar arasında yüzde 7’lik bir kesim gaz fişeği nedeniyle yaralandığını belirtti. Yaralandığını belirtenlerin 473’ü kızarıklık oluştuğunu, 410’u sıyrık oluştuğunu, 191 kişi açık yaralarının bulunduğunu belirtirken, 31 kişi de vücudunda kırıklar olduğu bilgisini verdi.
Polisin bolca kullandığı biber gazının zararlı etkilerine karşı uzmanlar uyarıyor; “Kansere neden olabilir.”
Solunum hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda biber gazına sık ve yoğun şekilde maruz kalan kişilerde kanser belirtilerinin ortaya çıkabileceğini söyledi.
Avrupa Alerji ve Klinik İmmunoloji Derneği üyesi Prof. Dr. Tabak, acı biber özütünden üretilen ve capsaicin adlı bir madde içeren biber gazının insan vücudunda kızarıklık, şişlik ve yanığa neden olduğuna dikkat çekti.
“Tekrarlayan yoğun temaslar sonrasında ise, gözdeki kornea tabakasında hasarlar oluşturarak kalıcı körlüğe neden olabilir” uyarısında bulunan Tabak, capsaicin adlı maddenin yangısal bir etki oluşturarak bronşları güçsüzleştirmesi sonucu öksürük, hırıltı, nefes darlığı gibi durumları ortaya çıkardığını kaydetti.
Prof. Dr. Tabak, “Bu durumun geçmişte ölümle sonuçlandığı vakalar var. Biber gazının ani etkisi 30-45 dakika sürer. Zamanla saatler içinde azalarak sona erer. Süre kişiden kişiye değişmekle birlikte astımın ağırlık derecesine göre de farklılık gösterebilir. Biber gazına maruz kalan astım hastasına önlem olarak nefes açıcı ilacı bir an önce uygulamak ve en yakın hastanede bir süre gözlem altında tutmak hayat kurtarıcı olacaktır” diye konuştu.
TTB’den Dr. Harun Balcıoğlu ise, biber gazının ABD tarafından Vietnam’da kullanıldığına dikkat çekerek, “Bu gaz astım krizi ve hipertansiyon ataklarını tetikler” yorumunu yaptı.
Evet, evet gaz kimyasaldır ve halk sağlını tehdit eden bir tehlikedir! Çünkü gaz öldürür; gaz kullanımı bir savaş suçudur; gazın etkisi kalıcı ve tahripkârdır; vebali de büyüktür
“Biber gazı kalp krizini tetikler” vurgusuyla E. Murat Tuzcu, “Kalp krizinin oluşumuna zemin hazırlayan damar sertliği yıllar içinde oluşup ilerler. Bir de krizin tetiğini çeken etkenler vardır. Biber gazı da bu tetikleyicilerden biridir. Özellikle, sağlık sorunu olan kişilerin bulunduğu ortamlarda sıkılan gazın hayati sorunlara yol açma olasılığı vardır,” diyor…
Haziran 2013 İsyanı sırasında polisin vahşice saldırısına maruz kalan binlerce kişinin yaralandığı biliniyor. Onlardan biri de Mehmet İstif… Akdeniz Oyunları’nın açılış töreninin yapıldığı 20 Haziran 2013’de Gazi Mustafa Kemal Bulvarı üzerindeki protesto gösterisine katılan Mehmet İstif’in yüzüne polis yakın mesafeden biber gazı sıktı. Gaza maruz kaldıktan sonra yüzünde, ağız içinde ve burnunda şiddetli yanma hisseden İstif, gaza maruz kalan diğer kişilerin de benzer şikâyetleri olması nedeniyle yanma hissinin geçeceğini düşündü. Ancak ertesi gün İstif’in ağzında şişlik ve yaralar oluştu. Toros Devlet Hastanesi’ne başvuran İstif’e burada yapılan muayenenin ardından enfeksiyon tanısı konularak sprey türü ilaçlar verildi. Ancak yaralar daha da kötüleşince İstif, birkaç gün sonra Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’ne başvurdu. Burada yapılan ilk incelemede Adli Tıp Birimi, “ağız içi yaralarına biber gazının neden olduğu” şüphesi kayda geçirildi ve İstif, Kulak Burun Boğaz Bölümü’ne sevk edildi. “Alerjik reaksiyon” tanısı konulan İstif, 10 gün önce ameliyat edildi.
Dilinde oluşan mukoza ameliyatla temizlenirken, İstif, dilinin dörtte birini kaybetti. Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’nde tedavisi süren İstif’in ağzındaki yaralar hâlâ tam olarak iyileşmedi. Konuşma güçlüğü çeken İstif’in dilinden alınan parçalar, biyopsiye gönderildi. İstif, “Yaralar ağız içimin tamamına ve dilime yayıldığı için ameliyat oldum. Dilimin üzerinde bir mukoza oluşmuş. Onu kazıdılar ancak dilimin dörtte birini kaybettim. Alerjik reaksiyon tanısı koydular ama bu tanı henüz net değil, çünkü yaralara hangi maddenin neden olduğunu tespit edemediler. 20 Haziran’a kadar hiçbir sağlık problemim yoktu. Bir süre daha hastanede kalmam gerektiği söylendi. Şu an şiddetli ağrılarım var. Enfeksiyon durmuyor, sürekli yüksek ateş sorunu yaşıyorum. Konuşamıyorum” dedi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi de polisin keyfi biber gazı kullanımı nedeniyle birçok insanın yaşamını yitirdiğini vurgulayarak, “Gaz kullanımı Gezi olayları nedeniyle Türkiye’nin gündemine oturdu, ancak Mersin’de bu sorun yıllardır yaşanıyor. Özellikle Kürt mahallelerinde bu gazın gelişigüzel kullanılması nedeniyle sakatlananlar oldu, felç geçirenler oldu. Evlere bile gaz bombası atıldığı oldu. Mersin gaz bombası kullanımında adeta pilot bölge seçildi. Gaz kullanımı doğrudan doğruya insan hakkı ihlâlidir. Yasal değildir,” dedi.
ZARARLI GAZA İTİRAZ(LAR) VE UYARI(LAR)
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı “TOMA suyuna kimyasal katkı kuşkusuyla” hastaneye kaldırılan bir eylemciyle ilgili toksikolojik analiz yaptığında, gömlekteki kimyasal maddenin suda çözünmediği tespit ederken; Emniyet’ten bir müdür yardımcısı “Gaz her zaman kullanılmamalı, ölümcül etkiler olabilir. Ölüm olayı olursa, olaylar daha sonra kat kat büyür,” diyorsa[4] da; Gezi Parkı Direnişi’nin tüm yurda yayılan eylemlerinde polis 130 bin fişek biber gazı fişeği kullandı. Polisin bu ağır ve orantısız saldırısı sonucu 4 kişi yaşamını yitirirken, çok sayıda kişi kafa travması, göz kaybı ve çeşitli yaralanmalara maruz kaldı. Başbakan Erdoğan ölenlerin ve yaralananların biber gazından ya da polis saldırısından ölmediğini savunadursun, bizzat yukarıda değindiğim Sağlık Bakanlığı Raporu, kimyasal gazın öldürücü olabileceği saptamasıyla Başbakan’ın yalanını açığa çıkartıyor!
Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, biber gazının öldürdüğünü, halkın denek olmadığını belirterek “Gösteri kontrol ajanları, yetkililerin belirttiği gibi zararsız değildir, bunlar kimyasal silahlardır. Talebimiz, ölüme sebep verme potansiyeli olan bu tür kimyasalların toplumsal olaylarda kullanılmasının yasaklanmasıdır,” derken; aralarında ‘Türk Toraks Derneği’, ‘TTB’, ‘Adli Tıp Uzmanları Derneği’, ‘Türkiye Psikiyatri Derneği’, ‘Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’ ve ‘Türk Farmakoloji Derneği’nin bulunduğu sağlık örgütleri, insan sağlığını tehdit eden göz yaşartıcı kimyasalların kullanımın yasaklanması gerektiğini vurguladılar.
Bu konuda ‘Türk Toraks Derneği’nden Prof. Dr. Elif Dağlı’nın, “Gazların akciğer sağlığını doğrudan etkilediği, deneysel çalışmalarda ciddi olarak solunum hasarı yaptığı tespit edilen bu gazların kalıcı akciğer hasarları yapma ihtimali vardır”…
‘Türkiye Psikiyatri Derneği’nden Prof. Dr. Doğan Şahin’in, “Gaz bombasına maruz kalmanın işkence olduğunu söyleyebilirim. Yapılanlar geniş bir topluluğa işkence yapmak anlamına gelmektedir”…
‘Türk Farmakoloji Derneği’nden Prof. Dr. Atilla Karaalp’ın, “Güvenlik güçlerinin OC, biber gazı ve CS gibi göz yaşartıcı gazların kullanıldığı bilinmektedir. Bu göz yaşartıcı gazların vücuda giriş yolları, gaz partiküllerinin temas ettiği cilt kısımları ağız ve gözdür. İçinde bulunulan ortamın açık ya da kapalı olması, sıkılan gazın içindeki madde miktarı, gazın partikül büyüklüğü ve uygulanan kişilerde alerji olup olmadığı gibi çok çeşitli nedenlere bağlı olarak şu belirtiler oluşur. Panik hâli ve hareket kontrolünün kaybı. Gözlerde ağrı, yanma, gözyaşı salgısında artma, geçici körlük, ışık hassasiyeti, göz kapağı kasılması, korneada aşınma ve bunun sonucunda kalıcı körlük. Ağız ve burunda ağrı, yanma, burun akıntısı, hapşırma, solunum yollarının daralması, akciğer ödemi, akciğerde kanama… Gazdan kronik olarak etkilenen kişilerin doğacak çocuklarını da etkileme potansiyeline sahiptir”…
‘Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nden Prof. Dr. Selma Karabey’in, “Halk sağlığı bedensel, ruhsal ve sosyal boyutlarda tehlikeye atıldı”
‘Adli Tıp Uzmanları Derneği’nden Prof. Dr. Ümit Biçer’in, “Gazlar kimyasal silah olarak kullanılmıştır,” uyarılarını yüksek sesle dillendirdiklerini de ifade etmeden geçmemeliyiz…
ÖRNEK VE İTİRAF
Durum bu denli vahimken; aklımıza hemen Metin Lokumcu ile Çayan Birben geliyor…
Hatırlayın: Yalova’da 27 Mayıs 2012’de polisin sıktığı biber gazı nedeniyle yaşamını yitiren Çayan Birben’in (31) ölümüne neden oldukları öne sürülen 4 polis hakkında “taksirle insan öldürme” suçundan 6 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Yalova Asliye Ceza Mahkemesi, suçun “neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” olduğunu belirterek görevsizlik kararıyla dosyayı Yalova Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.
Çayan Birben çıkan bir kavgaya polisin müdahalesi sırasında olay yerinde bulunuyordu. Tanıklara göre kavgaya karışmamış, polislere de “Hastayım, astımım var, bana sıkmayın” demişti. Ancak, polisler Birben’in yüzüne yakın mesafeden biber gazı sıktılar. Fenalaşınca hastaneye kaldırılan Birben, 30 Mayıs 2012’de yaşamını yitirdi.
Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma kapsamında dosya İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Adli Tıp raporunda, kişinin yakın mesafeden yoğun olarak biber gazına maruz kalmasının beyin kanamasında etkili olabileceği belirtildi.
Raporda “Kendinde mevcut beyin-damar anevrizması (genişleme) bulunan kişinin yakın mesafeden yoğun olarak biber gazına maruziyeti hâlinde, serebral anevrizmanın rüptürüne (yırtılma) efor ve stres faktörüne ilave faktör olarak etkili olabilir,” denildi.[5]
Çayan Birben’in ilişkin davada, Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi Kemal Kaçan, “Biber gazı silahtır, suç ölüme sebebiyet vermektir” kararında ısrar ederken;[6] karşımıza birden bire yüksek sesli bir itiraf dikildi; hem de devletin üst katlarından!
Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ, astım hastası Çayan Birben’in ölümü ile gündeme gelen biber gazı ile ilgili olarak şunları söyledi:
“Biber gazı, caydırıcı amaçla kullanılan ve insanı etkileyen bir gaz. Birtakım hastalığı olan kişilere, özellikle akciğer, astım, kalp hastalığı ve alerjisi olan kişilere daha fazla zarar vermesi de mümkün. Uygulanacağı zaman uyarılar yapılıyor. Güvenliğin nasıl sağlanacağı konusunda uzman sayılmam. Mutlaka toplumsal olaylarda, ciddi problemlerde polisin tedbir alması lazım. Biber gazının mümkün olduğu kadar orantılı şekilde kullanılması, zarar verebileceği kişilerin önceden uyarılması önemlidir.”[7]
DEVLET, HUKUK(SUZLUK), AİHM KARAR(LAR)I
Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’i, göz yaşartıcı OC gazının tamamen doğal olup insan sağlığı üzerinde kalıcı hiçbir etkisi olmadığından söz ederken, “CS gazı ise üretici firma tarafından ‘Uygun eğitim almış personel tarafından kullanıldığında insan sağlığına zararlı olmadığına’ dair verilen kalite güvenlik belgesiyle kullanılmaktadır. Ülkemizde, gaz mühimmatlarından kaynaklanan bir ölüm vakası yaşanmamıştır,” diye zırvaladığı coğrafyamızda Başbakan Erdoğan’ın, “Biber gazı kullanılamaz diye bir şey AB mevzuatında yok,” sözleri de unutulur gibi değil…
Bu durumda Sedat Ergin’in, “Biber gazı Türkiye’nin yüzünü kızartıyor”; Okay Gönensin’in, “Gaz terörü,” saptamalarının; insan hakları ve hukuk örgütlerinin, Türkiye’de polisin toplumsal gösterilere kullandığı yoğun “biber gazı şiddeti”nin durdurulması çağrısının; biber gazı dolayısıyla 5 yılda 12 kişinin yaşamını yitirmesinin[8]devlet açısından ne önemi olabilir? Hele bir de polislere “destan yazıyor” gazı verilmişse…
İş böyleyken; hukuk mu? Bu egemen zorbalık için -nihai kertede- olsa olsa “guguk”tur; hepsi bu!
Oysa…
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, yerel mahkemece biber gazının silah niteliğinde olduğu gözetilmeden verilen bir kararı bozarak içtihat niteliğinde bir karara imza atmışken…[9]
13 yaşındayken polisin attığı gaz fişeğinin yüzüne isabet etmesi sonucu yaralanan Abdullah Yaşa’nın davasını karara bağlayan AİHM, Türkiye’yi 15 bin avro tazminata mahkûm etmişken…[10]
Veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında polisin toplumsal olaylarda biber gazı kullanımıyla ilgili Türkiye’deki yasal mevzuatın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle uyumlu olmadığına hükmedilerek, Türkiye 20 bin avro para cezasına çarptırılmışken…[11]
Ya da İstanbul’da 2004 yılında düzenlenen NATO Zirvesi karşıtı bir gösteriye katılan öğretmen Ali Güneş’e polis tarafından çok yakın mesafeden göz yaşartıcı gaz sıkılması, AİHM’ce ihlâl sayılıp, Türkiye’nin tazminat olarak Güneş’e 10 bin euro ödemesine hükmetmişken…[12]
Sonra da İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi Aras Türay, “Biber gazı kullanmak bir hak değildir. Kolluk güçlerinin kuvvet kullanma yetkisinin bir görünümüdür. Dolayısıyla biber gazı kullanımı, kuvvet kullanmaya ilişkin sınırlama ve düzenlemeler çerçevesinde icra edilmelidir. Kuvvet kullanımının orantısız olması, yalnızca kurşun sıkılması anlamına gelmemektedir,”[13] demişken her şey çok açık değil mi?
Açık olmasına açık da; egemen zorbalık için bir şey ifade etmiyor bunlar…
Burada bir parantez açıp ekleyelim: T.“C”, AİHM’in “suç” dediği fiilin sahibidir…
Hatırlanacağı üzere Serdar Kadakal’ın Kadıköy’de kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmesi biber gazının sağlığa etkilerini gündeme getirmişti. Daha önce Selim Önder, İrfan Tuna ve astım hastası Çayan Birben de gaza maruz kaldıktan sonra hayatını kaybetmişti.
Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası anlaşmalar bu tip gazların kullanımına sınırlamalar getiriyor. AİHM’in de referans aldığı Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (AİÖK) biber gazı kullanımını şartlara bağlıyor.
Avukat Ergin Cinmen şunları kaydetti: “Gaz kullanımını orantısız güç kullanma çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Özellikle astım hastaları, solunumla ilgili sorunları olan, kalple ilgili sorunları olan insanların bu gaza maruz kalması hayati tehlike yaratıyor. Eğer gaz kullanımından dolayı bir zarara uğramışsanız bu durumu kanıtlayarak yargıya başvurmalısınız. Bu başvuruları hem ceza yargısında hem idari yargı alanında yapabilirsiniz. Yani tazminat davası da açabilirsiniz. Buralardan umduğunuz sonuçları alamazsanız önce Anayasa Mahkemesi’ne daha sonra AİHM’e gidebilirsiniz.”
Sadece Cinmen değil; “Biber gazına maruz kalan vatandaşların önce derhâl hastaneden bir rapor alarak savcılığa suç duyurusunda bulunmaları, ondan sonra da savcının takipsizlik kararından itibaren bir ay içinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapmaları olanağı var. Anayasa Mahkemesi başvuruyu reddederse, 6 ay içinde AİHM’ye başvurabilirler ve manevi tazminat talep edebilirler,” diyen Rıza Türmen de aynı fikirde…
Kolay mı? Türkiye, polisin 2006 yılında toplumsal gösterilere müdahalelerdeki orantısız ve uygunsuz eylemleri nedeniyle bir haftada üç kez mahkûm oldu. Sadece 3 davanın faturası 163 bin TL…
2006 yılındaki olaylarla ilgili AİHM kararlarının yoğunlaştığı üç ihlâl var: “Yaşam hakkı ihlâli”, “İşkence ve kötü muamele” ve “Etkin soruşturma yoksunluğu”… AİHM, 9 Temmuz 2013’de sonuçlanan Subaşı&Çoban davası “orantısız müdahale” standardını ortaya koyarken 16 Temmuz 2013 tarihinde sonuçlanan Yaşa davasında da Türkiye’nin Gezi olayları nedeniyle çok konuştuğu “biber gazı kullanımı”yla ilgili net tavır sergiledi, Bu konuda 2006’da polisin biber gazı kullanımıyla ilgili Türkiye’nin yasal mevzuatının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle uyumlu olmadığını ve çağdaş demokrasilerde beklenen düzeyde güvence sağlamadığı vurgulayan AİHM, biber gazının doğrudan atılmasının da uygun bir polis eylemi olmadığına işaret etti.
AİHM yargıçlarına göre biber gazı kapsülleri “eğik atış” yöntemi ile atılmalı. AİHM’in Yaşa kararı, bir başka gerçeği ortaya çıkardı. AİHM Türk hükümetinin “güvenlik güçleri kendilerine taş gibi unsurlarla saldıran ve yasadışı gösteri yapan bir grubu dağıtmak için orantılı bir şekilde kullanmıştır” savunmasını kabul etmedi ve müdahaleyi orantısız buldu. AİHM’nin 3 kararı da, bu olayların AİHM’ye taşınması hâlinde çıkabilecek tazminat hakkında fikir veriyor. Ayrıca Gezi, AİHS’ye uygun biber gazlı müdahale mevzuatının olmadığını da gösteriyor.
Bütün bunlar böyle, böyle olmasına, ama Türk(iye) polisi en küçük bir kıpırdanmada sokakları, meydanları, hatta camileri, hastaneleri, konutları, dükkânları gaza boğmayı sürdürüyor, bütün hızıyla…
Üstelik gazladıkları yaşlı mı, çocuk mu, hasta mı, eylemci mi yoksa bütün suçu yanlış bir zamanda yanlış bir yerde bulunmak olan ilgisiz yurttaşlar mı olduğuna bakmaksızın…
Bu durumun tek bir açıklaması var: Polisin bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı ve hükümet, uzmanların, ilgili sivil örgütlerin ya da uluslar arası hukuk kurumlarının uyarılarını dikkate almama konusunda kararlılığını sürdürüyor…
Kimyasal gazların “öldürücü” olabileceği, bizatihî Sağlık Bakanlığı’nca kabul edildiğine göre, yöneticilerin bunu bilmiyor olmaları olanaksızdır…
O zaman şunu rahatlıkla hükmedebiliriz: Mevcut iktidar, muhaliflerine karşı “düşüş yoğunluklu bir savaş” ilan etmiş durumda…
“Düşüş yoğunluklu” ve şimdilik!
19 Aralık 2013, Ankara.
N O T L A R
[1] Rachel Corrie.
[2] İsmet Berkan, “Biber Gazı Deyip Geçme Tanı, Gör Altında Yatan Bilimi”, Hürriyet, 23 Haziran 2013, s.13.
[3] “Diyanet: Biber Gazı En Doğrusu!”, Evrensel, 25 Haziran 2013, s.5.
[4] İsmail Saymaz, “Fazla Gaz Öldürür”, Radikal, 16 Eylül 2013, s.14-15.
[5] Hilal Köse, “Birben’i Orantısız Şiddet Öldürdü”, Cumhuriyet, 26 Temmuz 2013, s.8.
[6] İsmail Saymaz, “Bir Hâkim Direniyor: Biber Gazı Silahtır”, Radikal, 6 Ekim 2013, s.11.
[7] Tarık Işık, “Akdağ’ın Biber Gazı Uyarısı”, Radikal, 5 Temmuz 2012, s.7.
[8] “Biber Gazı 5 Yılda 12 Kişiyi Öldürdü”, Cumhuriyet, 25 Mayıs 2013, s.7.
[9] “Biber Gazı Silah”, Cumhuriyet, 23 Ağustos 2013, s.3.
[10] “Türkiye Biber Gazından Mahkûm”, Taraf, 10 Temmuz 2013, s.9.
[11] “Avrupa’da Suç, Türkiye’de Serbest!”, Evrensel, 13 Ağustos 2013, s.8.
[12] “AİHM’den Türkiye’ye Biber Gazı Cezası”, Radikal, 10 Nisan 2012.
[13] Aras Türay, “Biber Gazı Kullanım ‘Hakkı’…”, Cumhuriyet, 27 Haziran 2013, s.2.