Armine G. Korkmaz / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
“Evlatlarımızın kemiklerini istiyoruz” sloganı Cumartesi Anneleri’ne aitti. Gözaltında kaybedilen evlatlarını yılmadan arayan annelerin, belki kollarına uzatılsalar usulüne göre toprağa verilseler bir parça teselli olacağı bir beklentinin çığlıklarıydı. Onları uykularında, büsbütün uyanıkken de hiç terk etmeyen “beni bul anne” yardım talebinin önce düşlerinde sonra gerçek yaşamda sessize düşeceğinin ve anneleri görece huzura erdireceğinin haklı düşüncesiydi. Çarpık ve acıtıcı bir şekilde olsa da “sorumluluğunu yerine getirmenin” ebeveynsel huzuru aranıyordu eylemle. Evladının cansız bedenini görünceye, onun olduğundan emin oluncaya değin onu aranmak, ondan vazgeçmemek hiç şüphesiz ki çokça kabul gören içgüdüsel bir ebeveynlik ödeviydi ve anneler o ödevi ifa etmekteydi. Eylemin başat amacı, devletin yardımıyla “tam adres” evlatlara ulaşmaktı, akıbetlerinin ayrıntısı, uğradıkları şiddet, kötü muamele, kaybedilme biçimleri ve kolluğun zorbalığı, suçlanma/yargılanma talepleri sonradan gerçekleşecek şeylerdi.
Slogan, sonradan başka gruplar, anneler, aileler tarafından da hemen benimsendi ve seslendirildiler. Gerilla üyeleri, aktif anarşistler, şiddet kurbanı kadınlar ve şiddet kurbanı çocuklar aynı talep ve sloganla aranıp beklenir oldular. Gerçek anlamın ve mecazın birbirine karıştığı, anlam karmaşasının kolaylıkla fark edilemediği ve muhatabına doğru iletilemediği bu slogan, belki de isabetsiz bir çığlıktı, yıllar sonra şimdi böyle değerlendiriyorum. Talebi kısmen de olsa duyan ve cevap veren, dahası düz mantıkla hareket eden devlet aklı, “Evlatlarımızın kemiklerini istiyoruz” diyen ana babalara kimi torbada, kimi plastik kutularla birlikte ulaşır oldular. Bir babaya oğlunun kemiklerinin torbada verilmesi, bir anneye oğlunun kemiklerinin plastik kutuda kargoyla yollanması, yüksek ihtimalle sloganın tabiatına uygun düşüyormuş gibi görüldüler. Devlet şürekası, ağzından çıktığında ve kalbine kulağına dolduğunda, dahası, yazdığında insanı kedere sürükleyen bu sloganı anneler rahatlıkla kullanabiliyorsa eğer, “bize de bekleneni yapmak düşer” dediler illa ki.
Nicedir birçok savaş, sürtüşme, gözaltında işkence ve kadına şiddet ve çocuğa şiddet sonucu öldürülmüş/kaybedilmiş bedenler, ebeveynleri tarafından aranıyorlar. Hem de ölünceye dek ısrarla aranıyorlar. Durmaksızın merak edilen ve beklenen şeyler ise, evladın asıl kaybedilme öyküsü ve beden kalıntılarının ulaşılabilir olmasıdır. Bedenin usulünce ve saygın bir törenle toprakla yeniden buluşması, dilediğince ziyaret edebileceğin bir mezar taşı, “aydınlatılmış” bir cinayet örgüsü ve yargılanıp ceza alması sağlanmış katillerin ifşası tek amaçlanan.
Tüm ebeveynler için arayış süreci, evlatları daha bulamadan dahi teselli edici bir niteliğe bürünmüş. Dayanışma sağlanmış ve acılar birlikte kısmen sağaltılmış. Öyle olmalı ki, “Evlatlarımızın kemiklerini istiyoruz!” sloganı, vakarla, güçle seslendirilebilmiş her yerden. Ve karşı yanıt da yine öyle gecikmeden, duygudan uzak bir şekilde, somut acı gerçeklikle cevaplanmış ve adresini bulmuş.
Taleplerimizin niteliği, kullandığımız dil ve argümanlar çok önemlidir. Ve ne kadar acılı olursak olalım, sözcüklerimizin hem gerçek hem de yan anlamları, isabetli ifade edilmediklerinde incinmemizi artırabilirler diye incelikle hesap edilmelidir.