Site icon Rojnameya Newroz

Enerji ve İklim Krizi 

Açlık taşı

Elbe Nehri kıyısındaki bir açlık taşında Almanca "Wenn du mich seehst, dann weine"

“Nehirler, hem malları hem de fikirleri taşır.” 

Ludwig Güttler

Armen Korkmaz / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Son yıllardaki yazlar öyle kurak geçiyor ki, unutulmuş kalıntılar ve “Hidrolojik işaretler” kolaylıkla gün yüzüne çıkıyor. Çek Cumhuriyeti’nden başlayıp Almanya’dan geçen Elbe Nehri kıyısındaki bir açlık taşında Almanca “Wenn du mich seehst, dann weine” yani “Beni görürsen ağla diye yazıyor. Açlık taşları kuraklığın sonuçları karşısında bir uyarı niteliği taşıyor. Kıyısındaki kentlere refah getiren nehirler dikkatle izlenmediklerinde ve uyarılarına aldırış edilmediklerinde olumsuz değişimleri hızla harekete geçiriyor. Yoksulluk, açlık, savaş tehdidi, göç, apansız yeni insanlık mirasları olarak beliriyor. 

Elbe Nehri kıyısındaki bir açlık taşında Almanca “Wenn du mich seehst, dann weine”

Avrupa Kuraklık Gözlemevi, iklim krizinin kötü etkilerinin en başta toprakta ve bitki örtüsünde görüldüğünü bildiriyor. Avrupa’nın yüzde 47’si kuraklık uyarı koşullarında ve toprak öncesinde olduğu kadar nemli değil, bitki örtüsü her an değişim gösterecek kadar hareketli ve gerginleşmiş diyor.

Sadece bitki örtüsünde ve toprağın yapısında bir değişim gerçekleşmiyor. Fransa’da kuraklığın etkileri nedeniyle 10.4 milyon evde çatlaklar oluştu. Kuraklık çeken İtalya’da Po Nehri kıyısında ikinci dünya savaşından kalma bir ton ağırlığında bir bomba balıkçılar tarafından bulunup ortaya çıkarıldı. Su seviyesindeki düşüş nedenli dünyanın birçok yerinde, kıyı şeridinde batıklar ortaya çıkmaya devam ediyor.

Yaşanılan bölgenin direkt sert bir kuraklığa geçişi ve yaşam olanaklarının ortadan kalkması sonucunda ise insanlar başka diyarlara göç etmeyi seçiyor. Ve mültecilik tanımının ve oturum haklarının daraltılmaya çalışıldığı bu zor dönemde Yeni Zelanda ilk iklim mültecilerini kabul etti. Afrika’da birçok bölgede sel ve su baskınları nedenli mahalleler bütünlüklü taşınarak yer değiştirdi.

Aşırı kuraklık ya da çarpık bölgesel yağış, bu belirtiler daha yaygınlaşmadan ortaya çıkan ve şüpheyle yaklaşılan çağırıcı, uyarıcı niteliğindeki ekolojistleri de haklı çıkardı. İklim değişiklikleri gezegende her bölgede kuraklık, çölleşme, orman yangınları, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum vb. meteorolojik olaylarda artışlar gibi belirtilerle kendini gösterince çevreyle ilgili yasalar da ancak yürürlüğe girdi. Görünür ve hissedilir iklim krizi etkileri devletler ve şirketlerin de çevre konusunda daha bilinçli hareket etmelerini sağladı. Ve yine bu süreçte küresel iklim krizi ile ilgili bireysel mücadelenin de yetersiz ve anlamsız olduğu kabul edildi. Kriz insani fosil yakıtlar tüketimin devamı endüstriyel ve tarımsal faaliyetlerin artışı ve ona bağlı atmosferdeki miktarı artan sera gazlarının neden olduğu bir değişimi irdeliyor. Bilim insanları tüm bu gelişmeler dışında güneşte patlamalar olduğunu ve gezegenin bundan eski zamanlara göre daha çok etkilendiğini de belirtiyor. 

Sık ve yoğun kuraklıklar iklime etki ederken gezegeni bütünsel yakıp kavurmuyor artan küresel sıcaklar ilk başta yağışlarda değişikliğe neden oluyor ve ardından buharlaşmayı artıyor. Daha önce hiç yağış almayan bir bölge sel ve baskın oluşacak denli yağmura maruza kalıyor ve başka düzenli yağış alan bir bölge kuraklığa sürükleniyor ve susuzlukla boğuşuyor. Yağış alan bölgelerdeki düzenli buharlaşma yeni bir döngüyü, yağış sistemini oluşturuyor. 

Bilim insanlarının iklim krizini uluslararası organizasyonlar ve yeni projeler ile engelleyebilecek güçte olmaları da insanı biraz rahatlatıyor. Kutuplardaki erimeyi engelleyen güneş ışınlarını toplayan ve yansıtan buzul çadırlar, erimiş buzul kütle sularından yeniden buz elde edebilen makineler, bulut tohumlama işlemleri uygulandığını bildiğim aklıma ilk gelenlerden. 

Ve sonunda birçok sanayi firmasının gündeminde sürdürülebilirlik, insanların yaşam biçiminde ise geri dönüşüm ve doğru tüketim alışkanlıkları kazanılmış oluyor. 

Sahi, krize yeni bir kriz eklemlenmemiş olsaydı bunu kolaylıkla atlatabilirdik gibi geliyor. Özellikle Avrupa’da beklenen (Ukrayna-Rusya savaşı nedenli) enerji krizi henüz yaşanmadan çeper ülkelerdeki ekonomileri kötü yönde etkiledi. İklim krizine/değişimine bağlı gelişecek gıda ve su kaynaklarının azlığı, birçok ülkeyi de paranoyaya sürükledi ve bu baskı dış-politik değişimi getirdi. Ve devletler enerjiye ulaşımda yaptırım türevi bir cezaya tabi olmadıkları halde önceki anlaşmaların bozulabileceği kaygısıyla alternatif kaynaklar arayışına girdi. Birçok ülke de çoktan terk ettikleri nükleer enerji sistemlerine yeniden dönmeyi tercih ettiler. 

Ve heyecanla ve şaşkınlıkla izlediğim, daha önceleri iklim krizini önlemek için hiç denenmeyen gezegene fayda sağlayacağına inanılmayan tasarruf yöntemleri de enerji krizi tehdidi karşısında bir bir hayata geçti. Avrupa ülkeleri Rusya’ya bağımlılıklarını azaltmak için ilk başta sokak lambalarını kapatma ve klima kullanımını kısıtlama kararları aldı. İspanya’da klimalar kışın ısıtmayı en fazla 19 derecede, yazın ise soğutmayı 27 derece ile sınırlandırdı. Fransa’da yaklaşık 12 bin belediye enerji tasarrufu için geceleri kamusal aydınlatmayı kısmen kapatma kararları aldı. Yine Fransa ve Almanya müze aydınlatmalarında kısıtlama kararları aldı. İsviçre havuzlarını kapattı ve kiliselerindeki ısıtma sistemlerini düşük düzeyde tutmaya başladı. Polonya’da yalıtım çağrısı yapıldı ve alternatif ısıtma sistemleri/araçları satın alınması tavsiyesinde bulunuldu. İtalya’da da İspanya benzeri önlemler alınıyor ve yeni enerji tasarrufu planları hazırlanıyor. Avrupa’da birçok kişi sokak lambalarının ve ışıklı reklam tabelalarının kısıtlı kullanımı sonucu güvenliğin azalmasından korkuyor ama buna rağmen uygulama hayata geçiyor. Gördüğünüz gibi vaktiyle her konuda daha az tüketim öğütleyen çevrecilerin yapıp başaramadığını, bir savaş ve tarafları maharetle yaptırabiliyor. 

Exit mobile version