Site icon Rojnameya Newroz

Dünyada insanı insan olmaktan utandıran manzaralar!

Her gün neredeyse her saat yerkürenin her yerinde insanların adeta çıldırdığını gösteren dehşet anları yaşanıyor. Bunları belgeleyen kareler, TV ekranlarından ve adına “sosyal medya” denilen türlü araçlar üzerinden “bak gör dehşet karelerini” dercesine tüm kamuoyuna aktarılıyor.

Öyle kareler var ki, “keşke izlemeseydim, görmeseydim”, “keşke duymasaydım”, öyle kareler var ki gördüğün, duyduğun an seni insan olduğuna bin pişman eden ve “insan olarak dünyaya geleceğime keşke bir eşek, balık ya da ormanda bir ağaç olsaydım” dedirten cinsten!

Nerede hangi coğrafyada diye sorulursa bugün ağırlıklı olarak, İslam inancının hâkim olduğu coğrafyalarda yaşanıyor ama İslam coğrafyası ile sınırlı değil. Amerika’da, Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da velhasıl her yerde aynı dehşet verici sahneler yaşanıyor.

 

I – Kimi yerde, özellikle de Avrupa ve ABD’de ırkçılık adına dehşet verici olaylar, katliamlar gerçekleştiriliyor. Hatırlarsanız bundan 3 yıl önce 22 Temmuz 2011’de Norveç başkenti Oslo’da Adres Breivik adlı bir ırkçı faşist genç, önce Oslo hükümet binasını basıp 8 kişiyi öldürmüş ama bununla da yetinmeyip İşçi Partisi’nin gençlik kampını basarak çoğu çocuk 69 insanı katletmişti. Benzer olaylarda, ABD, Avrupa başta olmak üzere büyük bir artış yaşanıyor! Neden?

Avrupa’da özellikle Almanya’da, Müslüman halklara dönük Hitler faşizmini andıran katliamlar yaşanıyor. Kapitalist uygarlığın ve liberalizmin mabedi ABD’de polis siyahi gençleri ırkçı reflekslerle öldürmeye devam ediyor. Üstelik genelkurmay, dışişleri ve nihayet başkan siyahi olmasına ve ülkede yasalar hükmünde ekonomik, sosyal, kültürel alanda sözde eşitlik kurulmuş olmasına rağmen bunlar oluyor! Neden?

 

II – Kimi yerde, özelde de günümüz İslam coğrafyasında Allah ve dini inanç adına; insan olanın kanını donduran, insanı insan olmasından utandırmanın da ötesinde pişman eden vahşetler dizisi sergileniyor. El Kaide, IŞİD, Boko Haram gibi örgütlerin İslam inancı adına ve İsrail’in, Filistin Gazze’de Siyonizm adına sergilediği vahşetten söz ediyoruz.

IŞİD’in Güney Kürdistan’da Êzidi Kürt halkına yaptıklarını dünya kamuoyu sıcağı sıcağına izliyor. Sadece Müslüman olmadıkları, hatta Müslüman ama farklı mezhebe inandıkları için topluca öldürülen, kadınlara el konulup tecavüz edilen, bununla da yetinmeyip köle ve cariye olarak pazarlarda satışa çıkarılan ve bütün bunları İslam Şeriatı için savaştıklarını iddia eden örgüt olarak IŞİD’in yaptıklarından söz ediyoruz. Tek suçları haber peşinde koşuşturmak olan gazetecileri yakaladığında basını çağırıp elinde kör bıçakla “Allah ü Ekber” (yani Allah tektir ve her şeyden üstündür) diyerek kelle kesip gösteri yapan IŞİD’ten söz ediyoruz!

Êzidi kadınlar ve çocuklar işte böylesine vahşet sergileyen IŞİD’in eline düşmemek için; tecavüze, katliama uğramamak, cariye olarak kullanılmamak için her şeylerini bırakıp dağlarda 50 derece sıcaklık altında aç ve susuz ölümü göze alıyorlar!

İzledik TV kanallarında, okuduk gazetelerde! Şam’da rejim muhalifi örgüt, tek günahı devlet memuru olan insanları bilmem apartmanın kaçıncı katından attığını gördük. Yakaladığı asker veya Nusayri’yi (Suriye Alevi’si) öldürmekle yetinmeyip ciğerlerini söküp kameralar karşısında poz vererek yiyen İslami örgüt militanlarının vahşetini yaşadık! İfade etmekte kelime bulamadığımız bu vahşet, bu davranış neyin ürünü? Yine İslam adına, Şeriat adına ve Allah yolunda savaş adına kızları toplu olarak kaçırıp rehin alıp olmadık ilkellikler sergileyen Boko Haram örgütüne şahit olduk! İnsanlara, insanlığa bir şeyler değil galiba çok şeyler oluyor!

 

Ya dünyanın en eski medeniyetlerinden birinin temsilcisi olan ve 2500 yıllık devlet geleneğini arkalamış İran rejiminin yaptıkları nasıl izah edilir? Bir İslam rejimi, başta Kürt halkı olmak üzere rejime muhalif yakaladığı herkesi toplu olarak ve tam bir festival şenliğinde (!) TV ekranlarından dünyaya seyrettirerek idam etmelerini neyle izah etmek lazım?

Bir başka semavi dinin (Museviliğin) adeta dini devleti olan İsrail Siyonizm’inin Gazze’de ki katliamlarını da dünya kamuoyu film izler gibi evinde, işyerinde izliyor. Ne mi yapıyor İsrail? Telefon ediyor “evini terk et yoksa evini başına yıkarım” diyor ve yıkıyor! Yıkılan ve altında canları kalan yaşlı annelerin feryatları; yaralı oğlunu İsrail askerlerinin elinden kurtarabilmek için ölümü göze alan annenin ekrana yansıyan çırpınışları; katledilmiş bebekleri kucaklarında taşıyan anne, baba ve kardeşlerin dramları; tank ve toplarla yıkılmış binaların arasında tüm ailesini yitirmiş yalnız kalmış çocukların TV ekranlarına yansıyan kareleri… ise Siyonizm’in vahşeti olarak yıllardır yaşanıyor! Neden? Üstelik kanlı katliamlardan, soykırımlardan acıların en büyüğünü yaşamış bir halkın, bir inanç grubunun yani “beni İsrailoğulları”nın kendilerine yapılanı bir başka halka yapmalarını nasıl değerlendirmek lazım?

 

III – Kapitalist uygarlığın “sosyal” yüzünü sergileyen işçi katliamlarına ne demeli? Özellikle bugün dünyanın özelde de batı kapitalizminin ucuz iş atölyesi işlevi yüklenen Vietnam’dan Çin’e, oradan Pakistan’a ve Kuzey Kürdistan’a uzanan Asya coğrafyasında yaşanan işçi katliamlarına ne demeli?

Bangladeş’in başkenti Dakka’da batılılara ait tekstil fabrikasında kırık-dökük binasının yıkılması sonucu 300’ü aşkın işçinin altında kalıp can vermesi; Çin’in doğusunda kısa süre önce yani 2 Ağustos’ta tekerlek üretimi yapan fabrikada patlama sonucu 69 işçinin ölümü ve 150 işçinin yaralanması; Soma’da benzer nedenlerle 300 maden işçisinin katledilmesi; Pakistan üzerinden basına yansıyan ama tüm kapitalist ülkelerde yaşamın gerçeği olan çocuk işçiliği ki, 5 ile 10 yaş arasında değişen yaşlarda olan çocukların bedenlerinden büyük kerpiç, briket ve kömür sepetlerini taşımaları… 21. yy. da kapitalizmin vahşi yüzü olmanın ötesinde de bir izahı olmalı! Ki benzer işçi katliamlarının hemen hemen her gün yaşanmasına karşın sermaye tekellerinin ellerinde olan TV ve yazılı basında haber değeri bile taşımamış olması ise ayrı dert. Öyle ki bir mankenin falan firmanın reklamı için yaptığı çekim kadar bile haber değeri verilmeyen işçi katliamlarını nasıl izah etmek lazım?

Londra, Washington, Tokyo, Berlin, Paris ve artık İstanbul’un gökdelenlerinde böcek, gece ortaya çıkan yarasa muamelesi yapılan temizlik işçilerinin halini neyle, nasıl izah edeceğiz ve önemlisi bu durum neyin tetikleyicisi? Çin, Vietnam, Bangladeş, Kürdistan’da ucuz işgücü ve tüketim unsuru olmanın dışında sermaye için hiçbir değeri olmayan işçi sınıfının sosyal durumu neyin ürünü? Sorular, sorular, sorular!

 

Bütün bunlar niye, neden, niçin?..

 

Birincisi; 21. yüzyılda toplumun, özelde de ücretli çalışanların üzerinde vahşi kapitalizmin ağır sosyal sonuçlarının yarattığı büyük tepki ve öfkenin tetikleyiciliğini eklemeliyiz. Örneğin günümüz Ortadoğu’sunda kelle kesip gösteri yapan IŞİD militanları arasında İngiliz ve batı vatandaşlarının bulunmasında; gökdelenlerde gördükleri böcek muamelesi ve ırkçı ötekileştirmelerin payı yok mu? Var!

Üst düzey ofis çalışanları denilen ve gündüz çalışıp aylık maaşları ortalama 60 bin paund olan kadın ve erkeklerin yanı sıra; gece temizliğe gelen haftada ancak 200-300 paund kazanabilen çoğu yabancı temizlikçilerin bu durumunun söz konusu öfkede payı yok mu? Var!

Kıtlık ve açlık sorunlarına çözüm üretmeyi amaçlayan uluslararası Oxfam kuruluşunun yayınladığı rapora göre; “dünya üzerindeki en zengin 85 kişinin toplam malvarlığıyla en yoksul 3.5 milyar insanın toplam malvarlığının birbirine eşit” olmasının; aynı rapora göre söz konusu 85 kişinin toplam malvarlığı 1 trilyon sterlini buluyor olmasının;  dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesiminin toplam malvarlığının dünyanın en yoksul yüzde 50’lik kesiminin toplam zenginliğinin 65 kat fazlasına tekabül ediyor”… olmasının da yaşananlarda payı var!

 

İkincisi; dini inancın esas olarak siyaset ve mülkiyete dayalı çıkarların aleti olarak kullanılmasının da ciddi payı bulunur. “21. Yüzyılda Özgürlük ve Sosyalizm Manifestosu” belerttiğimiz gibi; “Din, özgülümüzde İslam, görünürde manevi dünyayla maddi dünya arasında düzenleyici işlevle toplumun karşısına çıkar ama özünde ya da esasında dinin tüm uğraş alanı ya da düzenleyici misyonu tamamıyla maddi dünyada yaşayan insanın ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel yaşamının düzenlenmesiyle ilgilidir. Din ‘manevi’ dünya ile ilgili söz söyler, fakat ‘maddi’ dünya ile ilgili iş yapar” durumunun da ciddi payı var. Dinlerin, özelde İslam inancının siyaset ve iktidarların esiri haline getirilmiş olmasının rolü büyüktür. Siyasallaşmış dini inançların özelde de siyasal İslam’ın üzerindeki kutsal inanç perdesi kaldırıldığında altında mülkiyet ve iktidar hesaplarının yanı sıra ırkçı çıkışların bulunması tesadüf değil! Demek istediğimiz bugün özellikle IŞİD üzerinden yaşanan inanç fanatizmi mülkiyet ve siyasal iktidar hesaplarının dışında değildir.

 

Üçüncüsü; elbette emperyalist güç merkezlerinin, yaşananlarda böl-parçala-yönet siyasetinin de önemli rolü vardır. Özellikle günümüz Asya ve özelde Ortadoğu’da yaşananlarda emperyalistler arası hegemonya savaşının yanı sıra çıkarlarını hali hazırda kaosu yönetmede görmelerinin büyük payı vardır. El Kaide, IŞİD gibi yapılanmaların illa ki belli bir aşamada emperyalist istihbarat merkezlerinin ilgi alanları içerisinde olmaları, geçici de olsa el altından destek vermiş olmalarını başka türlü izah edemeyiz.

 

Dördüncüsü; küresel çapta yön arayan tarih kervanının (uluslararası işçi sınıfı mücadelesinin, dünya ilerici, devrimci ve komünist hareketinin) halen yola koyulamamış olmasının beslediği çıkışsızlığının da yaşananları tetiklediğini ekleyelim.

 

Sonuç olarak; yukarıda belirttiğim beş neden, sorduğumuz soruların esas yanıtları hakkında bize çok şeyler söylüyor. Yine de sosyologlar, psikologlar, analistler, siyaset sihirbazları evet birileri bu yapılanların arkasında ki ruh halini bize izah etsin. TV ekranlarında tüm dünyada ki insanların gözü önünde, dahası kardeşinin, anne babasının, eşi ve hatta çocuklarının da muhtemelen gözü önünde, kör bıçakla insan kafasını kesip poz vermenin ruh halini izah etsin! 23-08-2014

canbegyekbun@hotmail.com

Exit mobile version