Site icon Rojnameya Newroz

CUMHUR’UN REİSİ

 

“Işid çocuklara bomba bağlayarak intihar eylemleri gerçekleştiriyor”, “İsrail Gazze’de şu kadar çocuğu alıkoydu”, “Rojava’da kadın ve çocuklar Işid tarafından kaçırılarak bilinmez bir yere götürüldü” vb gibi haberleri basından okuyunca en azından bir insan olarak çok rahatsızlık hissediyor insan. Vicdanen acı duygu yüklü konumda bulunuyor ve de çocuklara bu yapılanları insan nasıl yazacağını bir anlık bilemiyor? Düşünen bir yaratık olarak insan nasıl olurda hayvanlar gibi domination (fizyolojik olarak üstün gelme) konumunda olabilirler diye kendi kendine soru soruyor? Çocuklarla ilgili bir yazı yazmaya başlamıştım ama daha çok iyi yazabilmek için çocuklarla ilgili yazıyı başka bir zamana sakladım ki çocuklar ile ilgili her şey güzel olmalıydı…

Cumhur’un reisi üzerine bu yazıyı yazmaya çalıştım. “Cumhur” diğer bir çok sözcükler gibi Arapçadan alınan bir sözcük olup Türkçe karşılığı “halk” demektir. Reis de yine Arapça kökenli bir erkek ismidir. Türkçe de birçok karşılığı vardır. Açın interneti Reis yazın muhtemelen karşınıza çeşitli dillerdeki karşılığı olarak şu anlamlar çıkacaktır. Türkçede başkan, lider, ser, küçük tekne kaptanı. Kürtçede serok, İngilizcede rice, Almancada Führer, hauept, vorstand, Fransızcada le président, le chef, le commandant. Özetle “Cumhurreisi” eşittir “halkın başkanı” ya da “halk başkanı” demektir.

Toplumların daha ileriye, daha güzele, daha iyi bir yaşama kavuşması için günlük yaşamımızda da daha uygun, daha anlamlı, sevecen sıfat sözcükler seçilmesinin doğru ve yerinde olacağını düşünüyorum. Bir vatandaş, bir insan olarak Cumhurbaşkanı sözcüğü bana iyi bir çağrışım yapmıyor ve de kulağıma hoş gelmiyor. Hiçbir kati surette başkandı reisti vb sözcüklerini kabul edemiyorum ki bana 21. yy’da bu sözcükler rahatsızlık veriyor, anti-insani, anti-demokratik bir çağrışım yapıyor… Kesinlikle üstüme bir başkan, bir reis vb istemiyorum. Ve diyorum ki “sen kim oluyorsun da” bana başkan oluyorsun ya da ben kim oluyorum da başkalarına başkan oluyorum, “sende dokuz aylıksın, bende dokuz aylığım-ana rahminde”. Ne ben senden ne de sen benden üstünsün.

Reisti, başkandı sözcüklerinin yerine sözcü, halk sözcüsü, örneğin; Anadolu ve Mezopotamya Halkları sözcüsü gibi sözcüklerin seçilmesi bana daha insani ve demokratik geliyor. Cumhurbaşkanıydı, başkandı vb bunların görevlerinin unvanlaştırılmaması, ululaştırılmaması gerekiyor. Bunların görevlerinin sadece kısa bir süreliğine olması ve de sadece ve sadece sözcü niteliğinin dışına çıkmaması gerekiyor. Bütün bunların olması içinde A’dan Z’ye ‘doğrudan demokrasi’nin olması gerekiyor ki temsili denilen bu aldatma-kandırma-çarptırma demokrasisi ile olmuyor. Sözcülerin sorumluluk sınırlarının da sembolik olması gerekiyor. Bir dönem seçilenin ikinci dönemde aday olmayıp, başkalarının aday olması gerekiyor. Siyasetin politikanın kişiler düzeyinde bir çeşit meslek, profesyonel konumuna düşmemesi gerekiyor ki har vurup harman savurmaların önüne böylelikle rahat bir şekilde geçilmiş olunur. Örtülü ödenekten hak etmediği halde bedavadan geçinenleri göz önünde bulunduralım!

Aslında benim Maximilien demokrasisi dediğim Temsili Demokrasi, ister adına liberal demokrasi denilsin, ister parlamenter demokrasi, ister demokratik merkeziyetçilik vb densin, denilen dalavere-dubara vatandaşı, seyirciyi oyalama ne kadar demokratikleştirilirse demokratikleştirilsin kesinlikle bir doğru düzene sokulamaz, çünkü bu seçim sistemi tamamen A’dan Z’ye anti-demokratiktir. Monarşilerden bıkıp, kına getiren halkları aldatmak sözde halkın, halkların rızasını, olurunu almak, gönlünü çalmak için uydurulmuş bir seçim oyunudur. Bu seçim sistemi ile seçilenler monarşide olduğu gibi bir ailenin adamları değil bir sınıfın adamlarıdırlar. İstisnalar hariç belki çalışan, emek harcayan kesimden birileri olsa da devede bir kulak misalidir. Ya da bazen avangardistler (öncüler) iktidar erkini yürütmede rol oynarlar ama lakin Fansız vb devrimlerde olduğu gibi bir karşı devrime çabucak savrulabilme risklerine sahiptirler, Çin, Vietnam vb devrimlerini de eklemeden geçmeyelim. Ki giderek bir bürokrasiye dönüşürler.

  1. yüzyıla girerken halkın ve halkların oyları ile Cumhurbaşkanının seçilmesi de bir kandırmacadır. Kesinlikle eşitlik ve evrensellik ilkesi uygulaması diye bir şey yoktur. Yeni yasaya göre Cumhurbaşkanı olacak kişilerin en az 20 tane milletvekilinin olurunun imzasını alması gerekiyor ki Cumhurun başkanlığına aday olabilsin. Bu durum yine elitist, çok seçici vb bir çözüm seçimi oluyor. Yani seçilmişlerin seçimi tarafından aday gösterilmiş bir C.reisi. Mevcut parlamentoda 20 milletvekilinin imzasını alacak parti sayısı üç ü geçmez. Hal böyle olunca yine eskinin bir çeşidi… Ama seyirciyi oyalamak için yeni bir şeymiş gibi gösterme YALANI. Özcesi eskisi gibi yine mevcut partilerin milletvekillerinin onayı, oluru ile aday C.reisi. Yine mevcut partilerin adayından seçilmiş C.reisi. Bu durumda diğer yurttaşların bu partilerden olmayanların adaylığı engellenmiş, halk tarafından belirlenmiş bir seçim olmuyor.

Fransa’da ve de diğer bazı ülkelerde biraz daha farklı şekilde C.reisi adayı belirleniyor. Örneğin Fransa’da C.reisi adayının seçilmişlerden belediye başkanı, bizde karşılığı il meclisleri gibi bir şey, il meclisi üyeleri, belediye encümenleri, seçilmiş bölge yöneticileri vb en az 500 imza alması gerekiyor. Diğer bazı ülkelerde de direk halktan belli ve “yeterli” bir sayıda imza toplayan C.reisi adayı olabiliyor. Avrupa vb gibi devletlerde C.reisi başkanlık sistemi şeklinde oluyor ama buralarda en azından kökleşmiş bir burjuva hukuku var ki örneğin Fransa eski C.reisi N. SARKOZY yolsuzluk yaptığından dolayı yargılanabiliyor vb. Fakat Türkiye’de Ayakkabı Kutusu Bankası yolsuzluk yapanların bankası durumuna düştüğü halde hesap sorulmuyor ve de ‘ÇIT’ yok. Giderek bu burjuva hukuku sermayedarlar, neo-liberal politikalar sayesinde, despotluğunun işine gelmese de en azından yasama-yürütme-yargı denilen mekanizma az da olsa işliyor gibi. Ya da sivil toplum örgütlerinin baskısı var. Buralar halklarının insanlarında azda olsa bir vatandaşlık bilinci var. Türkiye’deki gibi içselleşmiş kulluk bilinci ‘vatandaş’lığı yerleşmemiş. En azından vatandaşın hesabına gelmeyen uygulamalara karşı bir sızlanma geleneği var. YA BİZDE? On kilogram kömüre oyunu verme, satma denilse daha doğru olurdu, vardır…

RTE C.reisliği de tek adam, giderekte 21. yüzyıl versiyonlu doğu despotizminin halifeliğidir. Halifelikte batıdaki faşizm ve bonapartizmden daha tehlikelidir ya da iyimser bir bakış açısı ile baskıcı yönü itibari ile aynıdır. Çünkü her şeye zor ve zorbalık egemendir, işi zorbalıktır, gücü zorbalıktır, gecesi zorbalıktır, gündüzü zorbalıktır, aklı zorbalıktır, fikri ve fiiliyatı zorbalıktır ki zor yoksa o yoktur…

RTE tek adam cumhuriyetinde, işlerin ‘adam’ gibi yürümesi için ilk başta düşünce özgürlüğünün çözülmesi lazım, Kürt sorununun ve etnik azınlıkların kültürel ve de dil sorunlarının çözülmesi lazım. Azınlıklar ve Alevilerin anayasal eşitlik, hak ve istemlerinin çözülmesi lazım. Her zaman söylemeye ve yazmaya çalıştığım gibi ‘Aç ayı oynamaz’ ata sözü misali geniş işsiz, emekçi, dar gelirli kimselerin belli bir seviyede iş, aş, konut, eğitim vb sorunlarının çözülmesi lazım. Fransa dünyada eşine az rastlanır bir üniter devlet olmasına rağmen Türkiye’de bazı diplomalı cahiller hani derler ya “biz başkasına benzemeyiz, üniter bir yapıya sahibiz”. Alsace bölgesi Elsass halkının dil, kültürel sorunlarında “tek dil”, “tek millet” yanlışlığına düşmemiş. Andorre bölgesi ha keza aynı durumda. Fransa toprakları içerisinde olan, Fransa’nın güneyi Akdeniz sahilinde bulunan Principauté de Monaco küçük bir şehir olmasına rağmen nerede ise bir devlet gibidir ve de BM’de temsil edilmektedir. Fransa yıllarca süren Katolik-Protestan mezhepler savaşlarını-din savaşlarını anayasal eşitlik ilkesiyle tamamen ortadan kaldırmıştır. ABD’de de durum aynıdır ve 50 devletten oluştuğunu “Mısır’daki sağır sultanlar bile duymuş”lardır.

Tekrar içeriye, Türkiye’ye dönersek 2012 yılında çıkarılan yönetmeliğe göre okul adlarını düzenleyen 7. madde değiştirilerek “Kanunlara, 1739 sayılı kanunda belirtilen Türk milli eğitiminin genel ve özel amaçları ile temel ilkeleri doğrultusunda kurumun amacına, eğitim programına ve düzeyine uygun, belli bir anlam taşıyan ve Türkçe ad verilir. Yabancı ve milletlerarası okullar hariç, diğer kurumlara ülke, millet, yabancı kurum ve kuruluş adları verilmez”. Eski yasadan daha ilerde olması gerekirken, daha da geri bir düzenleme ile demokratik ulus yakalanamaz. Çünkü demokratik ulusta en azından içerde demokratikliğe uygun bir düzenleme olması gerekir ve de bütün kesimlerin olurunu alarak genel bir kabül görmüşlük gerekir. Oysa Türkiye de tam tersi yapılıyor.

Bu yasaya göre Sahakyan Nunyan Ermeni lisesi, Zapyan Rum Lisesi vb gibi isimler ne olacak? Fransa’da ve AB’de pekala şöyle yazılabiliniyor: Lycée Arménien – hemen yanına da aynı anlama gelen Ermenice bir yazı, Centre Culturel Turc-Türk Kültür Merkezi, Centre Culturel Kurd- Hemen yanına aynı anlam ifade eden bir Kürtçe yazı, başka dillerde de yine aynısı… “Yabancı ve milletlerarası okullar hariç (…)” denilmekle ne demek isteniyor? İçerde azda olsa ‘demokratik ulus’ olan ama dışarıya, başka uluslara karşı, kolonyal, emperyal davranan ABD’si AB’si mi vb devletler “Milletler” mi demek isteniyor? Anadolu ve Mezopotamya’da yaşayan Kürt, Arap, Çerkez, Ermeni, Rum, Pontus, Ezidi, Süryani …vb kadim halklara ise hep YASAKLAR mı düşmeli? Böyle bir durum ‘o’ çok övünülen ama ‘o’ övünülen ile hiç mi hiçbir ilişkisi olmayan ‘Demokratik Hukuk Devleti’ne uygun düşer mi?

HDP’ye, kitlem diğerlerine göre çoktur demeden bütün herkesin sizlerin dışındaki örgüt ve patilerin, bütün halk kesimlerinden, azınlıklar, emek örgütlerinden sendika vb anti liberal ve anti kapitalist duruş eksenli özgürlüklerden yana dini ve inanç kesimleri, Aleviler, özgürlükçü ve anti kapitalist Müslümanlar, Anarşistler, Gayrimüslimler yani Ermeni vb kesimlerinden sözcülerle bir araya gelerek, yazarlar, bilim insanları kesiminin görüş ve önerilerini alarak bir cephe birliği ya da bir birliktelik inşa ederek seçimlere katılabilirdiniz değil mi? Ama sizler ne yazık ki bunu yapmadınız ya da bu kesimlerden destek istercesine yaptınız…

Diyelim ki 2. tur seçiminde şunu en azından yaparsanız yaptığınız yanlışı bir nebze unutturmuş olursunuz diye düşünüyorum. “Yetmez ama ( …)” yine de AKP şürekasına oyunuzu veriniz diye kitlelere çağrı yapmazsınız. Birinin ekonomide, liberal siyasette 21. yy halifelik rejimi anlayışına karşı çıkarak. 2. sinin sahte laikçi, ceberut anlayışına da karşı çıkarak her ikisine de oyumuz yoktur diye kitlelere çağrı yaparsanız gerçek bir muhalefetliği yerine getirmiş olursunuz AKP’nin çözüm süreci oyunlarına gelmeden. AKP’nin çözüm süreci 2. Abdulhamit’in Harbiye Alayları çözümünün 2014’e uyarlanmış biçimidir…

 

10 Temmuz 2014

Exit mobile version