Site icon Rojnameya Newroz

CUMARTESİ ANNELERİ

Eyüp Yalur / Sosyalist Mezopotamya, Sayı:11, Aralık 2021

“İnsanlar sizi, sadece aynı yerden canları yandıkları zaman anlar.”

Marcus Aurelius

Arjantinli Plaza de Mayo Anneleri 1976-1983 yılları arasında ülkeyi yöneten askeri rejim döneminde çocuklarını kaybeden aileler çocuklarının akıbetine ilişkin bilgi almak için her hafta sonu devlet başkanlığı sarayının önündeki Mayıs Meydanı’nda çeşitli eylemlilikler düzenlemişlerdir.

Plaza de Mayo Anneleri’nin eylem başlangıç tarihi olarak 30 Nisan 1977 tarihinde yakınlarını kaybeden 14 kadının bir araya geldiği ve devlet başkanlığı sarayının yakınlarında eylem yaptığı gündür. Eylemlerde taktıkları beyaz eşarpları zamanla simgeleri haline geldi.

Askeri diktatörlüğe karşı çıkma cesaretlerinden dolayı “Mayıs Meydanı’nın Çılgın Kadınları” olarak adlandırıldılar. Bedenlerinden bir parça kaybeden bu anneler devletin uyguladığı korku ve baskıya başkaldırdılar. Çoğu devlet güçleri tarafından kaçırılarak öldürüldü. Bu annelerden biri de 101 yaşında hayatını kaybeden Juana Meller De Pargament’dir.

Plaza de Mayo Anneleri rejim tarafından katledilen hamile kızlarının kayıp bebeklerinin izini sürüyorlardı. Bu devrimci ailelerin çocukları askeri ailelere evlatlık verilerek rejim yanlısı ve sağcı kültürle yetiştiriliyorlardı. Bu hikaye Dersim’li kayıp kızlar hikayesine ne kadar çok benziyor.

Arjantin askeri cuntası tarafından 30 bin kişinin katledildiği tahmin ediliyor. 500 çocuk kayıp, askeri ailelere evlatlık verilen 137 çocuk tespit edilerek biyolojik ailelerine teslim edildi.

Bu annelerin mücadelesi sonucu bir çok Arjantinli yetkili işledikleri suçlardan dolayı tutuklandı ve mahkum edildi.

Bu hareket Arjantin’de başlayıp dünyaya yayılan umut hareketidir.

Bolivya, Brezilya, Şili, Paraguay, Uruguay, Türkiye gibi vatandaşları ortadan kaybolan otoriter ülkelerde yaşayan annelere kayıplarını bulma konusunda Plaza de Mayo Anneleri Umut kaynağı olmuştur.

***

Ülkenin kronikleşen ve kanayan yarası haline gelen Cumartesi Anneleri sorunu da çözülemeyen Kürt sorununun bir sonucudur. Bu sorunu çözemeyen devlet rutin dışına çıkarak mafya, çete gibi paramiliter güçler kullanarak insanları katletti ve bedenlerini kaybettirdi. İşte kaybedilen bu insanların anneleri, babaları, kardeşleri, eşleri, çocukları, yakınları, insan hakları aktivistleri katledilen ve kaybedilen bu insanların akıbetlerini öğrenmek için bir araya geldiler.

Türkiye’de 1980’de yaşanan askeri darbe dönemi, sıkıyönetim dönemlerinde ülkeyi yöneten militarist yönetimler, devlet şiddeti kayıpların başlıca sorumlularıdır.

Plaza de Mayo Anneleri’nin eylemleri Cumartesi Anneleri’nin ortaya çıkmasına ilham kaynağı olmuştur.

27 Mayıs 1995’ten bu yana Türkiye’de ve Kürdistan’da gözaltında kaybedilen faili meçhul siyasi cinayetler olarak kabul edilen ve dosyaları mahkemelerin tozlu raflarında yer alan yakınlarının faillerinin bulunmaları, yargılanmaları ve mezar yerlerinin belirlenmesi için mücadele etmeye başladılar.

21 Mart 1995’te Gazi Mahallesi katliamı sonrası gözaltına alındıktan sonra kaybolan Hasan Ocak’ın cansız bedeni 15 Mayıs’ta Beykoz Ormanı’nda köylüler tarafından bulunmuştu. İlk kez Hasan Ocak’ın ailesi, Rıdvan Karakoç’un ailesi, Kenan Bilgin’in ailesi, arkadaşları, insan hakları aktivistleri ve kayıp yakınlarından oluşan bir grup insan adalet arayışına Galatasaray Meydanında her cumartesi sessiz oturma eylemi başlattılar. “Cumartesi Anneleri” adı da buradan geliyor.

Kayıp yakınlarının oturma eylemi 1999’a kadar devam etti.

13 Mart 1999’da polis müdahalesi sonucu oturma eylemlerine ara veren grup

Ergenekon ve Balyoz davalarının görülmeye başlandığı 2009 yılında on yıl verilen aradan sonra tekrar Galatasaray Meydanında oturma eylemi başlattılar.

İHD verilerine göre 1980-2000 yılları arasında 713 kişi gözaltında iken bir daha kendilerinden haber alınamadı.

***

5 Şubat 2011 Başbakan Erdoğan Cumartesi Anneleri’nden bir grupla Dolmabahçe Sarayında buluşuyor. Başbakan gruptaki insanların anlattıklarından ve taleplerinden ‘etkilenmiş’ görünüyor. Daha önce söylediği Cumartesi Anneleri’nin kullanıldığına dair sözlerinin yanlış anlaşıldığını söylüyor ve partisinin grup toplantısında Berfo Kırbayır’ı (Berfo Ana) anlatıyor.

O gün sorun meclise taşınıyor. Ana akım ve havuz medyası da yer vermek zorunda kalıyor.

Bu gelişmelere temkinli yaklaşan Cumartesi Anneleri biraz olsun umutlanıyor. TBMM İnsan Hakları Araştırma Komisyonu Cemil Kırbayır, Tolga Baykal Ceylan gibi kayıpları inceleniyor ve gözaltında öldürüldükleri resmen kabul ediliyor.

Şubat 2017’de hükümet Berfo Kırbayır’ın ölümünün ardından AHİM’e gönderdiği savunmasında iç hukuk yollarının tüketilmediğini ve davacının öldüğünü gerekçe göstererek davanın düşmesini talep etmiştir. Diğer davalarda bunun gibi akıl almaz gerekçelerle üstünü örtmeye ve davaların ilerlemesine engel olmaya çalıştılar.

Ailelerin umudu bir kez daha kırılıyor. Bu iktidarda diğerleri gibi Cumartesi Anneleri’ni “terörle” irtibatlandırmaya, itibarsızlaştırmaya çalışarak işledikleri suçların üstünü örtmek ve suçluları korumak istediler.

Demokrat parti milletvekili ve başbakan yardımcısı Samet Ağaoğlu 1992’de yayımlanan günlüğünde 14 Ocak 1949 tarihli sayfasında “Dün Menderes Sabahattin Ali’nin hükümetçe öldürüldüğünü söyledi” diye yazmıştı.

Cumartesi Anneleri’nin Talepleri

Zorla kaybetme suçunun Türk Ceza Kanunu’nda insanlığa karşı işlenen suçların zaman aşımına uğramayacak şekilde düzenlenmesi.

Türkiye’nin BM Gözaltında Kayıplar Sözleşmesi’ni imzalaması.

Devlet arşivlerinde kayıtlı olan kayıpların akıbetlerinin açıklanması…

*Cumartesi Anneleri’nin başlattıkları bu adalet arayışı toplumsal harekete dönüştü. Birçok ilde bu hareket mağdur aileler, insan hakları aktivistleri ve vatandaşlar tarafından sahiplenildi. Başka kayıpların olmaması için bu toplumsal hareket her geçen gün büyüdü ve büyüyerek devam etmektedir.

Cumartesi Anneleri pasif direnişle seslerini bütün dünyaya duyurabildiler ve çok ciddi anlamda destekte buldular.

Uluslararası Af Örgütü’nün başlattığı kampanya çerçevesinde ülkedeki kayıplar uluslararası alanda da ciddi bir biçimde dikkat çekmeye başladı. Avrupa Parlamentosu, Avrupa’daki düşünce kuruluşları, ABD’deki düşünce kuruluşlarının da dikkatini çekmişlerdir.

*Bu sivil ve uzun soluklu direnişin belgesel filmleri çekildi. Yerli ve yabancı ses sanatçıları bu sorunu eserlerinde dile getirip seslendirdiler.

Cumartesi Anneleri’nin belgesel filmi Fransız yönetmen tarafından çekilerek Fransa’nın Biarritz kentindeki 10. FİPA yarışmasında en büyük ödülü kazanmıştır.

Yönetmen Volkan Güney Eker “Bıraktığın Yerden” belgeseli Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine ışık tutuyor. Yönetmen Eker “Bilmeyen insanlara yaşananları anlatmak için film yaptım” diyor.

Bıraktığın Yerden belgeselinde zorla kaybettirilen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun yaşanan hak ihlallerini anlatıyor.

Birçok festivalde gösterilen belgesel 24. Adana Film Festivali’nin Uluslararası Kısa Film Yarışması’nda “En iyi belgesel film” ödülünü aldı. 7. Avrupa Birliği İnsan Hakları Kısa Film Yarışması’nda birinci oldu.

İngiliz Rock grubu U2’nin bir albümünün kapağında “Türkiye’de gözaltında kaybolan Fehmi Tosun’u unutma” ibaresi yer almıştır.

Sezen Aksu’nun Cumartesi Türküsü, Bandista’nın Benim Annem Cumartesi adlı güftesi, Berat Güncıkan’ın anneler ve kayıp çocuklarının kısa hikayelerini topladığı eseri, bütün bunlar ortak kimlik yaratmaya katkı sağladılar.

* Cumartesi Anneleri’ne Uruguay Eski Devlet Başkanı Jose Mujika gibi birçok yerli ve yabancı devlet adamı, siyasetçi destek ziyaretlerinde bulunmaktadır. 

* Cumartesi Anneleri 1995’ten bu yana birçok İktidar gördü. Ama iktidarlar bu insanlara karşı üç maymunları oynadılar. Görmediler, duymadılar, bilmiyorlar. Görünen o ki bu sorun da kronikleşmiş diğer sorunlar gibi kanamaya hep devam edecek.

Basiretsiz iktidarlar sorun çözemez, sorun biriktirirler.

Bize yaşattığınız zulmü tarihe not düşmeye devam edeceğiz.

Exit mobile version