Site icon Rojnameya Newroz

BELÇİKA VE FRANSA’DA EMEKÇİLER MODERN KÖLELİĞE HAYIR DİYOR / AYŞE YİĞİT

“Fordist-Taylorist modelin az ya da çok aşıldığı her yerde, post-fordizm hem işçilerin çalışmayı yeniden sahiplenme biçiminin habercisi, hem de işçinin kişisel varlığına varana kadar tam anlamıyla köleleştirilmesine, neredeyse tamamen bağımlı kılınmasına doğru bir gerileme olarak ortaya çıkıyor.” (Andre Gorz, Yaşadığımız Sefalet, sy 50, Ayrıntı Yayınları.) Yani yeni olarak geleceğin “habercisi” olan veriler ile eskiye “gerileme” olarak işçiye ortaçağ köleliğini dayatan uygulamaların aynı şirket ya da fabrika bünyesinde yaşandığı görülür. (21. Yüzyılda Özgürlük ve Sosyalizm Manifestosu sy, 22)

Gorz’un yukarıdaki sözleri Avrupa’nın genelinde son yıllarda uygulamaya konulan acımasız kemer sıkma politikalarının etkilerini iyi özetliyor. Belçika ve Fransa’da da hükümetler şimdi işçilere tam anlamıyla köleleştirmeyi dayatıyor ve işçiler, çalışanlar buna direniyorlar.

Peki son birkaç gündür neler yaşandı, yaşanıyor?

24 Mayıs’ta Brüksel’de 60.000 kişinin katıldığı bir gösteri gerçekleşti. Bu gösterinin amacı hükümetin, maaş zamlarının düşürülmesi, elektrikte çifte vergilendirme, emeklilik yaşının 67’ye çıkarılması… gibi kemer sıkma politikaları; ve özellikle son olarak Peeters Yasası olarak bilinen ve çalışma saatlerinin işveren lehine daha da esnekleştirildiği, pratikte çalışma süresini haftada 38 saatten 45 saate çıkaracak olan yasa tasarısını protesto etmekti.

Gösteri üç büyük sendikanın (ABVV, ACV en ACLVB) çağrısı üzerine, Belçika İşçi Partisi dahil çeşitli sol parti ve sivil inisiyatifin de katılımıyla gerçekleşti.

Türk televizyonlarına yansıyan çatışma görüntülerine gelince, bu eylemler, gösterilerin genel karakteriyle ters düşen izole eylemlerdir ve sendikalar ve diğer kuruluş ve örgütler tarafından sahiplenilmemektedir. Son olaylarda Brüksel emniyet genel müdürünü yaralayan kişinin sendikayla ilişiği kesilmiştir. Benzer eylemler geçtiğimiz yıl yapılan gösterilerde de alkolü fazla kaçıran liman işçileri tarafından gerçekleştirilmişti.

Amacım burada şiddet içeren bu eylemleri karikatürize etmek değil, sadece gerçeği romantizme kaçmadan aktarabilmek…

Belçika’da gerçekleşen eylemde Fransa grevinin etkisi var mı yoksa bağımsız mı gelişti? Genelde Avrupa işçi eylemleri doğal olarak birbirini etkilemektedir, Fransa’da yaşananlar da burada yakinen takip ediliyor. Ancak yine de buradaki eylemlerin esas olarak bağımsız geliştiğini söylemek gerekir. Şöyle ki:

Belçika’da Liberallerden, Hristiyan Demokratlardan ve Milliyetçilerden oluşan federal ve bölgesel hükümetlerin politikalarına karşı hoşnutsuzluk hakim ve bu politikalar hükümetin kurulduğu 2014 yılından beri çeşitli gösterilerle ve kampanyalarla protesto ediliyor. Bu amaçla, yani bu protestoları, yürüyüş ve kampanyaları örgütlemek amacıyla akademisyen, sanatçı ve sivil toplum örgütü temsilcileri bir araya gelerek Hart Boven Hard sivil inisiyatifini oluşturdu.

Kasım 2014’te Brüksel’de, pek çok kişinin yer kapasitesi yetersizliğinden dışarıda kalmasına rağmen 120.000 kişilik bir gösteri gerçekleşmişti. Gösterinin sonuna doğru yine çatışmalar olmuş, ancak bu çatışmalar bu kez de aşırı sağ göstericilerle polis arasında gerçekleşmişti. Aynı yılın sonuna doğru sendikalar bölgesel grevler için üç ayrı gün belirlemişti ve bu grevler yine çeşitli sivil kuruluşların ve öğrencilerin de katılımıyla gerçekleşmişti.

2015 yılında da sendikaların çağrısıyla geniş katılımlı grevler gerçekleşmiş,  Kasım ayındaki gösteride 100.000 insan yürümüştü.

Mart 2016’da çok yağmurlu havaya rağmen Brüksel’de yüzün üzerinde dernekten 20.000 kişi yine aynı amaçla, bu kez Hart Boven Hard sivil inisiyatifinin çağrısı üzerine yürümüştü.

24 Mayıs’ta 60.000 kişinin katılımıyla gerçekleşen son gösteri, sendikalar tarafından yıl sonuna kadar devam edecek bir dizi gösteri ve eylemi içeren yeni bir aksiyon planının ilk adımı olarak lanse edildi. Bu eylemlerden ikincisi 31 Mayıs’ta, özel sektöre de destek çağrısı yapılarak planlanan ve yine Brüksel’de gerçekleşecek olan kamu emekçileri gösterisidir.

Belçika ve Fransa’da yaşananlardan hareketle, Avrupa’nın yeni bir işçi-emekçi eylemliliğine gebe olduğunu söyleyebilir miyiz? Halihazırda buna evet demek zor. Geniş tabana yayılmış kolektif bir bilinçten ve eylemlilik halinden söz etmek, yukarıdaki tabloya rağmen, ne yazık ki şimdilik iyimserlik olur.

Exit mobile version