“Dejemos el pesimismo para tiempos mejores/ Karamsarlığı daha iyi zamanlara bırakalım”…
“Son sözler” de Eduardo Galeano’nun, “Eğer itilmezse hiçbir diktatör düşmez”; Andery Tarkovski’nin, “Bir damla, bir damla daha iki damla etmez, daha büyük bir damla eder”; François Marie Arouet Voltaire’in, “Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir düşünceye karşı duramaz,” satırlarından…
“Türküler acıların aynasıdır”;[2] isyanın da; bundan hiç şüphem olmadı!
Türküleri, ezen-ezilen ilişkisinden doğan ve bunu başkaldırıyla ifade eden halkın adalet arama serüveni gibi de görebiliriz. Neşet Ertaş’a ait olan “Nerede bir türkü söyleyen varsa, korkma yanına otur. Çünkü kötü insanların türküleri yoktur,” ifadesi de bunu destekler niteliktedir.[3]
Sekiz yıl boyunca işkence görmesine karşın görüşlerinden vazgeçmeyen Giordano Bruno’nun yakılıp, yok edildiği sanılan o yerde bugün anıtı yükselir ve meydanın adı da ‘Çiçek Tarlası/ Campo de Fiori’dir
Kapıyı açtım. “Ne oluyor?” demeye kalmadan -beni iterek- özel harekât içeri daldı: Çelik yelekleri, yüzlerinde kar maskeleri, ellerinde kalkanları ve üzerimize doğrultulmuş makinelilerle…
Amerikan filmlerindeki gibi evi aradılar! Gayet vazifeşinastılar! Her hâl ve kârda işlerini çok ciddiye aldıklarını (vatanın kurtarırcasına!) ispat ediyorlardı.
Coğrafyamızda aydın olmak, onurlu yaşamak, hele ki muhalif kalarak bu tavrı sürdürmek geçmişten günümüze her zaman çok zor olageldi. Egemenler her zaman bedel ödettiler. ‘Bedava Yaşıyoruz’ da “Kelle fiyatına özgürlük,” diye haykıran Orhan Veli de onlardandı.
En apolitik form gibi görünen aşk temalı türküler(imiz)de bile bir biçimde ya doğayla ya da ezenlerle mücadeleye dokunan bir yan vardır daima. Bu nedenle yasalardan daha güçlüdür türküler(imiz); yasalar kâğıt üzerinde kalırken; türküler(imiz) yüreklerdedir…
Ayşe Şan, Bağdat’tayken dönemin zengin Kürt iş insanlarından biri Şan’ın geldiğini duyar ve onunla görüşüp çok yüksek bir para teklif ederek bir akşam sadece kendisi için söylemesini ister. Ancak Şan “Asla” der, “Özel davetlere konser vermem çünkü ben halkımın sanatçısıyım.”
“68 ruhu bağımsızlıktır,”[9] saptamalarını aşan enternasyonalist ihtilalciliğiyle resmi ideolojinin de korkulu rüyası olan O; “İçinde koca bir evreni taşıyan insan”dı Andrey Tarkovsky’in ifadesiyle…
Asimilasyon, inkâr ve imha politikalarında adeta Ocak 1928’de başlatılan “Türkçe Konuş” dayatmasıyla yarışan AKP’nin seçilmiş belediye başkanları yerine atadığı kayyumların ilk iş(ler)i, Kürtçe isimlerin olduğu her şeyi yasaklamak oldu.