Egemen ulus milliyetçiliğinin devreye soktuğu kültürel kırımın en önemli sonuçlarından birisi de, kaçınılmaz olarak var olduğu coğrafyadaki kültürel renkleri ve kökleri, geleneksel sürekliliği ve toplumsal hafızayı yok etmekken; Türk(iye) uluslaşmasının yaptığı da tamı tamına budur.
Toplumsal çürüme diz boyu; namussuzluk tavan yaptı; toplumsal ahlâk askıda… Özetle Zübük’lük yükselen değer(ler)ken; susan insan(lar) ile aptalların çoğaldığı bir hakikât ile yüz yüzeyiz…
Devrimciler için felsefe yapmanın ilk iki koşulu şunlardır: Birincisi, aklınızı kurcalayan her soruyu dile getirme cesareti göstermek; ikincisi de, herkesçe doğal kabul edilen şeyleri tekrar gözünüzün önüne getirmek ve onlara soru(n) muamelesi etmek ve nihayetinde, felsefe yapabilmek…
Bize göre seçimler ile dünyayı/ düzeni değiştiremezsiniz; olsa olsa bu uğurda bir siper savaşı imkânını -el verdiği kadar!- değerlendirirsiniz Rosa Luxembourg’un, “Bazen tek oy bile gözlerini açar insanların,” ifadesindeki gibi; hepsi o kadar!
Daha da fazla uzatmayalım! Jean Bodin’in, “Tarih bize yapacağımız hataları öğretir,” saptamasına inat; “Tarihten ders almak” için Stefan Zweig’ın sözleriyle koyalım “son” noktayı:
“Zorbalık her çağda başka biçimlerde kendini yenilediğinden, ona karşı verilecek kavga da düşünen insanlar tarafından daima yenilenmek zorundadır.”