Alevilik; doğal felsefi bir inanç olarak gerçek özüne (kimliğine) dönmek, gelişmek ve ilerlemek istiyorsa öncelikle şu unsurdan arınması gerekir; bunlar sırayla, İslam, Bektaşilik ve Kemalizm’dir; ayrıca, Kemalizm’e göbekten bağlı CHP’dir. Bu üç unsurdan arınmadığı sürece Alevilik, gerçek özüne/kimliğine asla dönmeyecektir. Bu da yeterli değildir, kapitalizm ile olan çelişkisini de çözmelidir.
Tarih tekerrür eder mi? Tartışılıyor, daha üzerinde bir uzlaşmaya varılmış değil. Fakat şunu biliyoruz; benzer koşullar, benzer eğilimler üretir; yani yasalar ve eğilimler arasında her zaman doğrusal ilişkiler vardır.
Bilindiği gibi XVIII. yüzyılda Endüstri/Sanayi Devrimi, İngiltere’de başlıyor, sanayi devrimine paralel olarak iktisat -Klasik İktisat- teorisi de orada yazılmaya başlıyor, bunun öncüsü de hepinizin tanıdığı Adam Smith’tir.
XIV. yüzyılda kapitalizm gelişme evresine girmiştir, mübadele ekonomisi yerini hızla para-pazar ekonomisine bırakmaktadır. Ticaretin gelişmesiyle birlikte şehirler de hızla gelişmektedirler, şehirler, ticaretin merkezi olmanın yanısıra, özgürlüklerin de çekim merkezleridir. Özgürlüğe susayanlar şehirlere akmaktadırlar.
Sorun, Kürtçenin baskılanması değildir, Kürtlerin dillerine sahip çıkmayarak konuşmaktan kaçınmaları ve çocuklarına öğretememeleridir. Bu sorun aşıldığı anda, Kürtçe, Anka kuşu misali küllerinden yeniden dirilecektir.
Şeyh Said direnişi kanla bastırıldıktan sonra, Kürtlerin Türkleştirilmesi çalışmalarına hız verildi. Bu amaçla 24 Eylül 1925’te bakanlar kurulu kararıyla “Şark Islahat Planı” hazırlandı. Bu plana göre Kürtler, bulundukları yerlerden zorla alınarak, Batı’da Türk nüfus içinde %5-10’u geçmeyecek şekilde serpiştirilecek, onların hızla Türkleşmesi sağlanacaktı. Yine plan gereği Kürdistan’da kamuya açık alanlarda, çarşı-pazarda Kürtçe konuşulması yasaklandı, yasağı delenlere ağır cezai müeyyideler uygulandı. Böylece Kürtler, yüzyıllardır üzerinde yaşadıkları anayurtlarında dilleri yasaklanan bir ulus olarak tarihe geçtiler.
1 Mayıs’ın işçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların tarihinde çok önemli bir yeri var. Kolay gelinmedi bugüne, burjuvazi ile dişe diş mücadele edilerek kazanıldı bu hak; dünyada da bu böyleydi, Türkiye ve Kürdistan’da da.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, kuruluşunun üstünden yaklaşık yüzyıl geçmesine rağmen ne Batı anlamında demokratikleşebiliyor ne de üstüne karabasan gibi çöken gerici faşist çemberi kırabiliyor.