31 Mart Yerel Seçimlerinde Kayyum döneminin sona ermesiyle birlikte Kürdistan’ın birçok belediyesi yeniden sahiplerinin (HDP şahsında Kürt halkının) yönetimine geçmiş oldu. AKP hükümeti tarafından 2015 yılıyla başlayan belediyelerimizin gasp edilme sürecinde halkın yalnızca siyasi iradesine darbe vurmak amacıyla yapılmayıp aynı zamanda belediyenin kamu için harcanması gereken ekonomik kaynaklarının da kendi yandaşlarına nasıl peşkeş çekildiğini de altın odalı saraylardan, yenilip yutulan kadayıflardan, bırakılan uçuk borçlardan bilmekteyiz. Belediyelerin HDP’ye geçmesiyle kayyum döneminde yapılan usulsüzlükler ayan beyan ortaya saçıldı, başta belediyelerin ne kadar borç altında bırakıldığı, yandaşlara ne gibi ihalelerin pazarlandığı, nasıl bir kadrolaşmaya gidildiği öğrenildiği gibi aynı zamanda Bismil örneğinde belediye binasının Emniyete tahsis edilerek binasız kalan bir belediye, Amed örneğinde kültür merkezi olan Cegerxwîn’in adeta barbarca yağmalanması devamında ise Halk Eğitime devredilmesi, birçok belediyeye ait arazinin ‘şehit aileleri’ denilerek asker-polis ailelerine verilmesi gibi uygulamalar adeta ‘’Yiyin Efendiler Yiyin Bu iştah Veren Sofra Sizin!’’ dizelerinin herkesin içinden geçtiği bir tabloyla karşılaşmış olduk.
Bugün ise yaşanan bu tahribatın kalıntıları arasında ve geçmişin deneyimlerini de arkalayarak bir Kent Konseyi toplantısı gerçekleştirildi. Bu konsey toplantısı kayyum sonrası yapılmış olan ilk toplantı olması açısından önemli ve 28. Olağan Kent Konseyi Toplantısıydı.
Toplantı usul açısından divanın belirlenmesinin hemen ardından yapılan geçmiş dönem çalışmaların sinevizyon gösteriminin, Amed Büyükşehir Belediye Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı’nın konuşmasının ardından peşi sıra gündemlere geçilmiş oldu. Kent Konseyi Başkanlığı’na da Adnan Selçuk Mızraklı genel kurulun oybirliğiyle seçilmiş oldu. Toplantı da 40 üyeden oluşan, alt çalışma grupları bulunan Yürütme Kurulu da aynı şekilde oybirliğiyle kabul edilmiş oldu.
Açılış konuşmasını yapan başkan Selçuk Mızraklı özetle şunları ifade etti:
- Amed şehrinin ciddi bir hafızası ve birikiminin mevcut olduğu,
- Seçimler öncesinde geniş kitlelerle ve kurumlarla Kent Sözleşmesi’nin yapıldığı;
- Amed’in Barış’ı talep ettiği, belediyeye de bu konuda görev düştüğü;
- Geçmiş dönemlerde bu belediyede başkanlık yapmış veya kentte çalışmalar yürütmüş isimlerin Fırat Anlı, Gültan Kışanak gibi isimlerin tutuklu bulunmasını, Osman Baydemir gibi isimlerin sürgünde olmasını bu şehrin hak etmediğini;
- Geçmişin birikimlerine güzelleme yapmakla sınırlı kalan bir anlayışın ötesine geçerek geçmişte ve bugünde açığa çıkmış olan eksiklerimizin giderilmesini de içeren bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu;
- Belediye yönetme meselesinin yalnızca profesyonel olmayı gerektirmeyip gönüllüler ordusuna da ihtiyaç olduğu;
- El ele verildiğinde geçmişte yoksulluğa karşı mücadele kapsamında Sarmaşık gibi önemli bir dayanışma derneğinin örgütlenebildiği;
- Çoçuk Kentleri inşa etme noktasında Unicef’in çalışma gruplarıyla temasların sürdüğü;
Başkan tarafından aktarılan ve ifade edilenler elbette notlarımdan daha fazlasıdır. Ama daha çok öne çıkan önemli gördüğüm ifadeleri maddeler halinde aktarmaya çalıştım. Divan Sekreteri başkanın konuşmasından sonra Kent Konseyi’nin eski dönemlerde Bütçe Komisyonu’nun oluşturulup kentteki Üniversite, Belediye gibi kurumların mali denetimini üstlendiğini kaydetti. Bu denetlemenin yalnızca matematiksel hesaplar olmayıp aynı zamanda sosyal anlamda ne gibi çalışmalara bütçe aktarıldığının da öğrenilmesi açısından fayda sağladığını, bugün de aynı uygulamayla devam edileceğini ifade etti.
***
Divan Sekterinin de belirttiği gibi toplantı gündeminin en önemli maddesi olan 7. Maddeye yani ‘Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Stratejik Plan Hazırlık Sunumu’ na geçildi. Bu sunumda belediyenin geçmişte günümüze hazırlanmış olan dört adet plan hazırlamış olduğu, mevcut plan hazırlığının da 2020 ile 2024’ü kapsadığı aktarıldı. Kapanış kısmında başkanın aktardığında göre bu plan toplamda 25 yıllık uzun sürelik planın ilk paketi olarak görülüyor. Yani oluşturulacak stratejik plan 4-5 yılla sınırlı olmayıp; 25 yıllık geniş planlama ile bağlantılı olması düşünülüyor.
***
8. Madde olan, en çokta katılımcıların konuşma hakkını içerek ‘Dilek ve Temenniler’ maddesine geçilmesiyle; salonda söz alma, görüş ve öneri belirtebilme hakkı tanınarak söz salona bırakıldı. Kendimle birlikte saydığımda ortalama ona yakın söz alma gerçekleşti. Söz alan kimi katılımcılar eski dönemin eksikliklerine dokunurken özellikle ‘eleştiri-özeleştiri’ noktasında herkesin açık davranması gerektiğinin altını çizdiler. Diğer yandan psikoloji alanında hazırlamış olduğu projesini başkana ulaştıramayan bir katılımcıya cevap olarak başkanın vurguladığı önemli bir nokta vardı. ‘’Başkan anlayışının kaldırılması, projelerin belediyeye bağlı komisyonlara, çalışma gruplarına sunulması’’ydı.
***
Sinevizyonu izlerken dikkat ettim; kurulan meclisler arasında ‘Kadın, Çocuk, Spor, Çevre Koruma vb.’ bulunuyor ancak ‘İşçi-Emekçi’ gibi kentin üretici kesimini temsil eden, onların problemlerini tartışıp çözümler geliştiren, yoksulluğun ezilmenin ötekileştirdiği bu kesimi özneleştirmeyi hedefleyen bir çalışma geçmişte mevcut olmamış bugünden sonra da pek hayata geçirilir mi bilmiyorum. Ancak seçimler öncesinde de bir toplantı esnasında dile getirdiğim ‘’Kürdistan’da 12 saat gibi uzun çalışma süreleri, sigortasız, güvencesiz çalışma süreleri var, emeğin hiçbir değeri yok, işsizlik oldukça fazla, insanlarımız çalışmak için Türkiye metropollerine göç etmek zorunda kalıyor. Buradan hareketle yerinden istihdam politikası ve işçi-emekçi meclisi oluşturulmasında belediyeler öncülük etmelidir.’’ Önerisini bugün tekrar Kent Konseyi’nin toplantısı aracılığıyla dile getirdim. Fırsat bulduğum her alanda bu öneriyi yineleyeceğim.
***
Kürdistan’daki sömürgeciliğin ekonomik alt yapıyı talan ettiği, kırsal alanı operasyonlarla boşaltarak köylülerin üretimini sekteye uğrattığı, kentteki işgücünün ise ya uzun çalışma saatleri düşük ücret-güvencesiz-sigortasız-sendikasız çalıştığı ya da Türkiye metropollerine mevsimlik olarak inşaat, tarım gibi alanlarda çalıştığını hatta yer yer linç edilerek öldürüldüklerini, önemli bir oranın da iş bulamadığını özellikle genç kesimin biliyoruz. Bu halkın ulusal harekete verdiği desteğinin neredeyse tamamının yoksul, emekçi, işçi, köylü kesiminden geldiğini, onların yaşam koşullarının insanlık-dışı bir halde olduğunu, evlerinin, mahallelerinin yoksulluk koktuğunu da biliyoruz. Uzun uzadıya Kürdistan’ın yoksulluğu veya ekonomik koşullarına dair bir şey söylemeye ihtiyaç olmadığı kanaatindeyim. Kürdistan’da sömürgecilik ne kadar çıplaksa onun talancı kapitalist ekonomisinin ve zengin ettiği yandaşlarının kentte yarattığı yoksulluk ve emek sömürüsü de bir o kadar çıplak. Hele ki 2019 Kürdistanı’nda aya beyan, gizlenemez bir durumda!
Yerellerde yaşanan yoksulluğa ve ezilen-sömürülen sınıfın problemlerine karşı belediyelerin de o yerelin üstelik halkın desteğiyle seçildiği de göz önünde bulundurulursa görev ve sorumlu olduğu görülmelidir. Halkımızın siyasal temsiliyeti kadar sosyal açıdan da temsil edilebilmesi önemlidir. Halk için belediye veya halkın belediyesini söylem olmaktan çıkarıp gerçek anlamda halkın sosyal-ekonomik sorunlarını çözme odaklı pratiklere girişilirse bu slogan vücut bulmuş olur. Haliyle bu meseleleri gündemine almak, buna uygun örgütlenmeler, ekonomik politikalar geliştirmek bir tercih olmaktan öte zorunluluktur. Geçmiş dönem uygulamalarda ne yazık ki bu oluşturulamadı ancak bundan sonrası için mutlaka oluşturulması gerekmektedir. Ovacık’ın yaptığını 100’lerce belediyesi olan Kürt hareketi neden yapmadığı veya yapamadığı sorgulanmalıdır, bugün ise yapıp yapmayacağı da sorgulanmalıdır. Amed’te konuştuğum insanlar seçim döneminde Dersim’i Fatih Mehmet Maçıoğlu’nun kazanmasına, kendi partisi olan HDP kaybetse dahi sevindiğini gördükçe halkın beklentisinin de aslında sadece ulusal hedeflerle sınırlı olmayıp sosyal-sınıfsal hedeflerle de iç içe geçtiği, bu yönlü olduğunu anlayabiliyorum.
Kürdistan ülkesi sömürge olma koşullarında Türk Devleti’nin ekonomik eklentisi olarak onun yaşadığı krizlerden de etkilenen bir alt yapısı olduğu için normal şartlarda sömürge olmanın yarattığı kriz haline bir de sömürgecinin yaşadığı krizler de eklenince yaşam daha fazla çekilmez bir hale geliyor. Öneriler arasında bir katılımcının örnek belediye modeli olarak sosyal kooperatifçiliğin geliştirilebileceğini önermesi benim önerimi bütünleştiren bir öneri oldu ve oldukça mutlu oldum. Yerelde yaşayan bütün insanları belediyede istihdam etmek mümkün değil ve bu doğru da değil. Ancak belediye kooperatifler oluşturarak veya teşvik ederek ‘Yerinden İstihdam Politikası’ oluşturabilir. Böylelikle ‘Kürdistan’da iş yok’ diyerek insanlar yaşadığı yerden, ailesinden uzaklaşarak başka yerlere göç etmek ve daha da kötüsü orada linç edilmek, yabancılaşmak zorunda kalmadan kendi yerinde mahallesinde, evinin hemen yanında çalışma yaşamına katılım sağlayabilir. Üstelik bu kooperatiflerin piyasayı değil insanı ve emeği önceleyeceği düşünüldüğünde tam da Kürdistan’da ki işsizlik, yoksulluk ve çalışma yaşamının vahşi sömürüsünden bir parça da olsa insanlarımızı kurtarabileceğimiz bir zemin oluşmuş olur. Belediyelerimiz ne kadar sosyal-kültürel-sanatsal etkinlik oluşturursa oluştursun bunun alıcısının; 12 saat çalışmak durumunda kalan, hiçbir tatil hakkı dahi kolay kolay olmayan, karnını doyurmak gibi bir sorunu olan geniş halk kitlelerine ulaşmayıp bir grup bu alanla insana ulaşacağı çok açıktır. Haliyle emeğin mutlak olarak özgürleştirilmesi mümkün olmasa dahi en azından emeğin üzerindeki bu uç noktada duran aşırı sömürü mekanizması hafifletilmeli, insanlarımız bu kadar uzun çalışma saatleriyle, tatilin olmadığı, yorgun argın eve gelip sadece uyuma ve yemek yemeye zamanının olduğu bir denklemde belediyenin sosyal-sanatsal etkinliklerine de katılımı otomatik olarak eşitsiz bir uygulamayı doğurmaktadır. Belediyenin etkinlikleri ücretsiz olsa da; ücretli köleler olarak sömürülen bir sınıf gerçekliğimiz var!
***
Kapitalizmin sınırları içerisinde yapılan seçimlerle kazanılan belediyelerin bir bütün olarak sistemin yasaları ve ekonomik işleyişinin dışına çıkabileceğini elbette savunmuyorum. Ancak sınıfları kaldırma işinin bir devrimle olabileceğini bilsek de ona giden yolda işçi ve emekçi sınıf için bir takım iyileştirmeler, koşullarının düzeltilmesi, en temel hakların elde edilmesi için dünya işçi sınıfı tarihinin bolca mücadele süreçleri vardır. Buradan hareketle seçimlerde bir dizi politikalar açıklayan belediyelerimiz ve belediyelere şekil veren siyasal organizasyonlar açık bir şekilde hangi sınıftan yana politikalar geliştireceğini somut proje ve örgütlenme ağıyla net bir şekilde ortaya koymalıdır.
Yerelde yaşanan bu sınıfsal sorun ve sorunlara dair ezilen sınıfın öncüsü olma iddiasında olan Kürdistan Komünist Partisi’nin bir duruşu vardır. Varlık amacını da bu sınıfın varlığından almaktadır. Yerelde geliştirilecek politikaların yaygınlaştırılması, desteklenmesi, görev alınması noktasında eğer bahsi geçilen politikalar hayata geçirileceği süreçlerde emin olabiliriz ki tüm KKP kadroları belediyelerimizin yanında olacaktır.
11.08.2019