Site icon Rojnameya Newroz

AKP HÜKÜMETİNİN İŞİDE OPERASYON YALANI VE ARDINDAKİ GERÇEKLER/ İRFAN AKALP

AKP Hükümeti ,Rojava Devrimine ve Kobanê’ye daha önce saldırttığı IŞİD başarısız kalınca, şimdi saldırısını doğrudan kendisi yürütmeye başlayarak uzun süredir Cerablus’u işgal etme planını Minbic’in IŞİD’ten temizlenmesiyle pratiğe geçirmiş bulunuyor. Bunun için çoğu çocuk 60 insanın kurban edildiği Antep katliamı Cerablus’u işgal etmenin gerekçesi yapılıyor. İŞİD’in Türkiye’de örgütlenme aracı olarak Dergi basmasına izin vermeye hala devam eden hükümet, IŞİD Minbic’ten atılınca hemen IŞİD’in Cerablus’tan çıkarılıp Türkiye’ye bağlı ÖSO ( Özgür Suriye Ordusu) çetelerin yerleştirilmesi planını devreye sokuyor. İktidar cephesi ve egemen medya tarafından, operasyonda yer alan unsurlara ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) kılıfıyla ‘ılımlı muhalefet’ görüntüsü verilmek isteniyor. Zira somut varlığından söz edilemeyecek olan ÖSO ismini kullanma amacı, operasyonda yer alan Ahrar’uş Şam, Şam Cephesi, Sultan Murat Tugayı, Nureddin Zengi Tugayı, Feylak’uş Şam gibi cihatçı çeteleri kamufle etmekten başka bir şey değil. Zira Suriye savaşında MİT güdümünde hareket eden bu örgütler, Fetih Ordusu’nda Nusra Cephesi ile omuz omuza verip, Halep-İdlib-Lazkiye bölgelerinde büyük katliamlara imza atmışlardı. Nureddin Zengi Tugayı, son olarak temmuz ayında 12 yaşındaki bir çocuğun başını kesip görüntülerini paylaştı.
IŞİD’ Cerablus’tan çıkmıyor, anlaşmalı bir biçimde Cerablus’tan çekilerek, yerine AKP Hükümetiyle ilşkili, onun güdümündeki çeteler yerleştiriliyor. Hedef IŞİD değildir; tek hedef vardır o da Suriye’nin demokratikleşmesini sağlayacak olan Demokratik Suriye Güçleridir. Britanya’nın önde gelen gazetelerinden Independent’da kaleme aldığı makalesinde deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, “IŞİD aylardır Cerablus’ta oturuyordu; Sultan Erdoğan’ı endişelendiren şey, ABD’nin silahlandırdığı Kürt YPG milislerinin Türkiye sınırında Cerablus’a doğru ilerliyor olması” diyor. Zaten AKP ve Saray yetkilileri IŞİD’i değil, YPG’nin de içinde olduğu Demokratik Suriye Güçlerini ve tüm halkların içinde yer aldığı Demokratik Suriye Meclisini hedeflediklerini açıkça ortaya koymaktan çekinmiyorlar. Uluslararası güçlerin de Türkiye ile siyasi çıkarları gereği bu saldırıya göz yummaları, demokratik bir Suriye’yi amaçlamadıklarını gösteriyor. Siyasi güç mücadelesi içinde her türlü kirli ilişki içine girilerek halkları çıkarlarına kurban etmekten çekinmiyorlar. Mevcut AKP iktidarı varlığını sadece Türkiye’deki demokrasi güçlerini ezmede değil, tüm Ortadoğu’daki demokrasi güçlerini ezmede görüyor. Bu açıdan da Ortadoğu’nun en demokratik gücü olan Kürtleri ve Suriye’deki demokratik ittifaklarını ezme saldırısı yürütüyor. Son günlerde Türkiye ile İran arasında yoğunlaştırılan diplomatik ilişkilerin merkezinde Rojava gerçeği yatıyordu ve İran, bir bakıma Türkiyeyi tehdit etti denebilir. İran, AKP hükumetine PYD ile savaşmanın tek yolunun Esad rejimiyle diplomatik görüşmelere başlaması olduğuna dikkat çekmişti. TSK’nin içte kaybolan prestijini yeniden tesis etmek, darbe girişimiyle kırılan iç politik kırılganlığı ve güvensizliği yeniden kazanmak, Türkiye’nin izole olduğu Suriye politikasında kendisine yeni bir alan açma çabasıyla Türkiye, bir bakıma eskiye dönüş olarak tanımlayacağımız bir politik sürecin içerisine girmiş bulunuyor. Başka bir ifadeyle MİT Şam’a gidiyor, görüşmeler yapıyor, Türkiye’nin Cerablus’a yönelik bir operasyonu için adım atıyor. Tahran-Bağdat-Ankara hattı, geriye dönüş politikasının bir parçası olarak yeniden işlev kazanıyor. Kürtlere karşı ortak savaş için ittifak yapılıyor. Şam ise Ankara’daki politika değişikliğini hızlandırmak için Türkiye’nin yumuşak karnı olarak bilinen YPG’ye saldırıyor. Şam’ın Ankara’ya açık mesajı şudur: “PYD ikimizin de düşmanıdır. Düşmanımıza karşı ortak bir politika geliştirebiliriz.” Bunun öncelikli yolu, diplomatik ilişkilerin resmileştirilmesidir. Buna paralel olarak YPG’ye yönelik ortak askeri operasyonlara yönelme kararı alabilmeleridir. Bu olasılık önümüzdeki birkaç ay içerisinde çok daha fazla gündeme oturacak gibi görünüyor. Urfa’dan Murat Çiftçi Med Nuçe TV’ye bağlanarak, Cerablus’tan aldıkları bilgilere göre, bir ay öncesinde IŞİD çetecilerinin tamamının Türkiye’ye sokulduğunu söyleyerek, “Sınırda basının gözü önünde tanklar hareket ettiriliyor. Büyük bir şov yapılıyor. Tanklar konuşlandı ama kesinlikle bir çatışma ve savaş söz konusu değil. Havanlarla bombalanıyor ama boş araziler bombalanıyor. Çünkü orada vurulacak bir güç yok. Cerablus’ta Kürt mahallelerinin yoğun olduğu mahalleler var. Kürtlerin yoğun olduğu mahalleler sınırın üst tarafından atılan füzelerle yüzde 80 oranında tahrip edildi. Cerablus’ta 29 civarında ölü onlarca yaralı olduğu yönünde bilgiler geldi.” Diyor. Murat Çiftçi, “Herkesin gözü önünde gerçekleşen bir savaş değil. Bir devir teslim törenidir. Bunu görmek lazım.” dedi. Rusya’nın Suriye’ye ilişkin politikalarında değişiklik olmadığını söyleyen Çiftçi, “Rusya’nın Türkiye’ye Suriye’den vereceği bir şey yok. Bizim beklentimiz 2-3 gün içinde tankların çıkmasıdır. Bölge halkları “Bizim için topraklarımızı işgal eden DAİŞ de olsa, TSK da olsa direniriz savaşırız” diyorlar.” sözleriyle bölgedeki durumu yorumluyor. Biliniyor ki, Cerablus IŞİD’in dünyaya açılan son ve tek geçiş kapısı konumunda. Ancak buraya yapılan operasyonun amacı IŞİD’in varlığından ziyade Suriye’de ortaya çıkan yeni gelişmeler ve Cerablus’un kontrolünün stratejik önemidir. Antep’in Karkamış ilçesinin hemen karşısında yer alan, batısında El Rai ve Azez, doğusunda Kobanê, güneyinde Minbiç bulunan Cerablus’un cihatçı çeteler tarafından alınması durumunda Azez-El Rai-Cerablus hattı, Afrin ve Kobanê arasında bir tampon işlevi görecek. Böylece hem Saray iktidarının Suriye’deki cihatçı çetelerle doğrudan teması sağlanmış hem de Kürt kantonlarının cihatçı çetelerin açık hedefi haline gelmesi kalıcılaştırılmış olacaktır. Bu gerçekler gösteriyor ki, operasyonun asıl hedefi, İŞİD’den boşaltılacak Cerablus’a kontrol altındaki diğer cihatçı çetelerin yerleştirilmesi ve SDG’nin kazanımlarının yok edilmesidir. Nihayet Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, “911 km’lik sınırın bir tek örgütün eline PYD’nin eline geçmesi Türkiye’nin kabul edebileceği bir şey değildir” açıklamasıyla, operasyonun SDG’nin Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmaması için yapıldığını açık ediyor. Bu da gösteriyor ki Türkiye’nin öncelikli hedefi IŞİD değil, YPG’dir ve YPG’nin bölgesel hakimiyetini kesmeye yönelik bir operasyondur.
Mesut Barzani’nin Ankara’ya davet edilmesinin ise iki yönü bulunuyor. Birincisi, darbeci Gülen Cemaatinin Güney Kürdistan’daki mutlak gücüdür. Türk devletinin bir politikası olarak Güney Kürdistan’ı kontrol etmeye çalışan bir Gülen Cemaati gerçeği var. Cemaat’in Güney Kürdistan’da kreşlerden üniversiteye kadar eğitim alanında çok ciddi bir örgütlenmesi söz konusudur. Sağlık sektörü çok önemli oranda darbeci Gülen Cemaatinin kontrolündedir. Kürdistan’da yapılan yatırımların önemli bir kısmı Gülen Cemaati’ne yakın şirketlere aittir. Güney Kürdistan ile yakın ilişkiler içerisinde olan Erdoğan, Mesud Barzani’den darbeci Gülen ekibinin güneydeki örgütlenmesinin tasfiye edilmesini istiyor. Gülen Cemaati’nin okulları bugüne kadar MİT ve kontrgerilla merkezleri olarak işlev gördü. Diğer önemli bir faktör ise Barzani yönetiminin, Tahran-Ankara-Şam hattına dahil edilmesidir. PYD’nin artan askeri ve politik etkisine karşı, Güney Kürdistan yönetiminin yeniden ön plana çıkartılması eğilimi güçleniyor. Böylelikle Peşmerge ile YPG’nin karşı karşıya getirilerek çatıştırılması hedefleniyor. Mesud Barzani’nin Ankara’dan sonra Tahran’a ziyaret yapacak olması, üçlü ittifakın dörtlü ittifaka dönüştürülme çabası olarak görülüyor. “ Güney Kürdistan yönetiminin PYD’ye karşı alacağı aktif tutum ile aynı zamanda Güney Kürdistan yönetimine “bağımsızlık” rüşveti sunulacaktır. “ deniliyor. Başbakan Yıldırım operasyonun sebebini “DAEŞ’in bölgeden çıkartılması, ondan doğan boşluğu da PYD-YPG doldurmaması için operasyon yaptık.” diyerek açıklıyor. Şurası açık ki, Türkiye operasyonu IŞİD’e yönelik değil Cerablus’un PYD’nin eline geçmesini önlemek için yapmış durumda. Operasyonun hazırlığı uzunca bir süredir yapılıyor; Rusya’dan özür dileniyor, ABD ile ilişkiler güçlendiriliyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Irak Kürdistanı ve İran’a sürpriz ziyaretler yapıyor. Türkiye’nin bu konuda dünya ile ilişkisi o denli güçlü ki, son olarak Türk Dışişleri Esad yönetimi ile dahi operasyonun görüşüldüğü bilgisini paylaşıyor. Bu durumda Türkiye’nin bölgedeki varlığı emperyalizmin bölgedeki yıkıcı varlığının bir parçası haline geliyor. Cerablus operasyonu IŞİD’e karşı değil, doğrudan Türkiye’nin azalan inisiyatifini artırmak ve Erdoğan’ın dünyadaki meşruiyetini yeniden tesis için yapılıyor. Uzunca bir süredir hazırlanmakta olduğu artık bilinen Cerablus operasyonu eğer gerçekten IŞİD ile topyekün bir savaş anlamına gelseydi bu hazırlık sürecinde IŞİD’e yönelik tatmin edici operasyonlar gerçekleştirilir ve Ankara garı katliamında elde edilen istihbaratlar uyarınca Antep saldırısının önüne geçilirdi. Operasyon PYD’ye yönelik bir hamle üstünlüğü sağlama ve Türkiye’nin Arap dünyası ile ilişkisinin bir Kürt koridoru ile kapanmasına karşı olarak, esasında tamamen iç politikasının emperyalizmin Suriye politikası ile uyumlu hale getirilmiş bir yansıması olarak görülüyor.
Exit mobile version