Türkiye’nin Afrin temelli Rojava saldırıları ve uluslararası kurumlar ve devletlerin izledikleri tutumlar Kürdistan merkezli 3. Paylaşım Savaşında Kürtler üzerinde uluslar arası bir komplonun varlığını göstermekte.
Hasan Işık / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Birinci Sömürge ve Paylaşım savaşı, Ortadoğu’daki sömürge ve pazar paylaşımının arasındaki antlaşmazlıklardan doğmuştur. Savaşın sonunda bölüşülen ve sınırları masa üstünde cetvelle çizilen coğrafyada en acı pay Kürdistan’a düşmüştür. Savaştan önce yapılan gizli anlaşmalar Çarlık Rusya’nın yıkılmasıyla ortaya çıkmıştı. Savaştan sonra imzalanan Lozan Antlaşmasıyla Kürdistan’ın paylaşımı uluslar arası bir resmiyet kazanmıştır.
Bölgedeki gelişmeler 3. Paylaşım Savaşında da Kürdistan üzerinde aynı statüsüzlüğün devam ettirilmek istenmesi anlaşılmaktadır.
Öyle ki DAEŞ ile mücadele eden ve dünyayı cihatçı terörden kurtaran, Ortadoğu’da halkların özgürlüğü üzerine sistem geliştiren Kürtler bölge sömürgecilerinin saldırıları karşısında kaderlerine terk edilmiş ve bütün kazanımlarını kaybettirilmeye çalışılmaktadır.
Kuzey Kürdistan’da Cizre, Silopi, Sur gibi Kürt yerleşim yerlerinin yıkılması Güney Kürdistan’da Referandum sonuçları tanınmayarak yapılan saldırılar ve en son Afrin’e yönelik saldırılar bir kez daha Kürdistan üzerinde 1. Paylaşım Savaşında olduğu gibi gizli anlaşmaların olduğunu göstermektedir. Başta Avrupa, Amerika ve Rusya gibi devletler adeta bu saldırılara destek olmuşlardır. Birinci paylaşım savaşında Kemalistler sömürgecilere verdikleri tavizler ve sömürgeciler arasındaki çıkar çatışmalarından yararlanarak Kürdistan üzerindeki sömürgeciliğini oturtmuş Lozan’la beraber de sömürgeciliğin tapusunu almıştır. Tarih bu seferde tekerrür etmeye çalışmaktadır. İttihat ve Terakkicilerin torunları ile Neo-Osmanlıcılar Erdoğan liderliğinde aynı tarihin tekrarı için canla başla mücadele etmektedirler. Kürdistan’a yaptıkları bu insanlık dışı barbar saldırıların altında basit bir seçim kazanmaktan çok bu akıl yatmaktadır.
Batı devletleri ise 1. Paylaşım Savaşından sonra çizilen bu sınırların artık çuvala sığmayan bir mızrak misali olduğunu gördü ve yeni paylaşımda en az statü ve sınır değişikliğiyle bu paylaşım savaşında da aynı durumu yaratmak istemektedirler. İşte Kürtler üzerine yapılan bunca saldırıya tepkisiz kalınmasının temel sebebi budur. Erdoğan ve ekibinin de güvendiği ve bu güvenden aldıkları pervasızlığın sebebi budur. Birinci Paylaşım savaşından sonra Lozan antlaşması için Musul ve Kerkük’ü İngilizlere veren Kemalistler İstanbul’u tek kurşun atmadan İngilizlerden almıştı. Aynı tiyatro bugünde Suriye üzerinden sergilenmekte. Azez-Cerablus hattını Büyük Emperyalistlerin gözünün içine baka baka alan Erdoğan aynı Kemalistler gibi kapalı kapılar arkasında kirli pazarlıklar yapmaktadır.
Peki, tarih dün olduğu gibi bugün de Kürtler’in başına aynı çorabı örecek mi?
Bunu öğrenmek için tarihsel ve toplumsal değişime bakmak önemli bir metot olacaktır. Birinci Paylaşım Savaşında ufak kıpırtılar haricinde ulusal bilinçten yoksun Kürtler büyük kaybetmiştir. Aradaki yerel ayaklanmalar pek çok eksiklikten dolayı başarılı olamamış sonuçları trajediler doğurmuştur. İşte Sömürgeciler ve Erdoğan bu tarihsel eksikliğin tekrarına güvenmektedir. Ancak Kürtler artık eski Kürtler değildir. Artık ulusal bilince sahip politik bir dinamizmle mücadele yürütmektedirler doğacak olan saldırılarda tek vücut olabiliyor ve seferberlik ruhuyla sınırlar ötesinde halkının yardımına koşabiliyorlar. Artık Kürtler basit aşiret sınırlarının ötesinde devlet sınırlarını da tanımayarak birbirleriyle politik birliktelikler yürütebilmektedirler. İşte tüm bunların ışığında Kürtlerin doğru taktik ve stratejilerle bu Paylaşım Savaşında büyük kaybetmek bir yana büyük kazanma ihtimalleri daha ağır basmaktadır. Kıvılcımı Kobani’de yakılan özgürlük ateşinin Afrin’de harlandığı özgürlük ateşinin ışığında BU YÜZYIL KÜRTLERİN YÜZYILI olacaktır.