Site icon Rojnameya Newroz

AÇIĞA ALINAN ÖĞRETMENLER HAKKINDA

Açığa alınan öğretmenlerle ilgili bir değerlendirme yazısıdır… MEB’in 7 Eylül 2016 gün ve 73860670/20-E.9583020 sayılı onayının ekinde yayımlanan listede adı, soyadı ve görev unvanları yazılı olan ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı eğitim kurumlarında görev yapan 11.285 personelin “… güvenlik kuvvetlerince bölücü terör örgütüne karşı yürütülen iç güvenlik operasyonları ile güvenlik amacıyla alınan diğer tedbirleri ve bazı illerde ilan edilen sokağa çıkma yasağını akamete uğratmak ve eğitim öğretim hakkını engelleyici nitelikte eylemlere katılarak terör örgütüne destek verici nitelikte faaliyetlerde” bulunduğunu belirtmiş ve bu kişilerin görevden uzaklaştırılmalarına karar vermişti.
Sürecin henüz başında her ne kadar bu kişilerle ilgili olarak yer değişikliği vb önlemler alınacağı Bakanlık düzeyinde dile getirilmiş olsa da, bazı eğitim/haber sitelerine servis edilen haberlerle kamuoyunda bir linç kampanyası başlatılmış, suçlanan öğretmenler bir anda terör örgütü üyesi ilan edilerek açığa alınmaları gündeme gelmişti.
Görevden alınması durumunda belki de terörle bağlantıları ortaya konamayacak binlerce öğretmen kamuoyunda terör destekçisi ilan edilmiş ve görevden alınmalarının bir şekilde önü açılmıştı.
Neler Oldu?
Eğitim Sen‘in 29 Aralık 2015 günü gerçekleştirilen iş bırakma eylemi teröre destek eylemi olarak nitelendirilerek greve katılanlar bu kapsamda açığa alındı.
Eylemin sendikal eylem / terör eylemi niteliği günlerce tartışılmış, açığa alınan personelin iadeleri veya soruşturma süreci konusunda bugüne değin herhangi somut bir adım atılmadığı gibi net bir açıklama da yapılmamıştır.
Sadece Tunceli’de açığa alınan öğretmenler görevlerine dönmüştür. Valiliğin açıklamasında “Milli Eğitim Bakanlığınca ilimizde çalışan ve haklarında görevden uzaklaştırma kararı verilen 504 öğretmen ve kamu çalışanından 419’u eğitim öğretime verilen önem ve eğitim öğretimin aksatılmaması için görevlerine iade edilmiştir.” denmiştir.
Süreç bir çok yönden sıkıntılar taşımaktadır.
1) İlgili eyleme katılanlardan sadece doğu bölgelerinde görev yapanlar açığa alınmıştır.
2) Bu eyleme katılanlar daha önce en az birer kez savunma vermiş, kimi çalışanlar küçük cezalar almış, kimi çalışanlar ceza almamış, kimi çalışanlar hakkında ise soruşturma bile açılmamışken aynı eylemden dolayı uygulanan açığa alma işlemi orantısız bir hal almıştır.
3) Eylemle ilgili yürütülen soruşturmalarda eylemin iç ve uluslararası hukuktan gelen bir sendikal hak olduğu vurgulanmış, savcılığa yansıyan eylemler de bu şekilde değerlendirilerek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
4) Süreç, Devlet Memurları Kanununa göre de sorunludur.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun ‘Görevden uzaklaştırma’ başlıklı 137. maddesinde görevden uzaklaştırmanın, devlet kamu hizmetlerinin gerektirdiği hallerde, görevi başında kalmasında sakınca görülecek devlet memurları hakkında alınan ihtiyati bir tedbir olduğu, görevden uzaklaştırma tedbirinin, soruşturmanın herhangi bir safhasında da alınabileceği kurala bağlanmıştır.
Bu madde, idareye “…. devlet kamu hizmetlerinin gerektirdiği hallerde, görevi başında kalmasında sakınca görülecek devlet memurları”nı geçici bir önlem olarak görevden uzaklaştırma yetkisi vermektedir. Açığa alınan öğretmenler katıldıkları bir sendikal eylem nedeniyle bu eylemden yaklaşık 9 ay sonra görevden uzaklaştırılmıştır. Dolayısıyla görevde kalmaları sakıncalı olduğu belirtilen bu kişiler 9 ay boyunca görevlerini sorunsuzca sürdürmüştür. 9 ay sonra ortaya çıkan bu sakıncanın hukuki olarak açıklanması gerekmektedir.
5) Bakanlığın listesinde daha önce devlet memurluğundan çıkarılmış veya emekli olmuş kamu görevlilerinin adının da yer aldığı belirtilmektedir.
Bu durum, “görevi başında bulunmasında sakınca olan devlet memurlarının” değil, sendika tarafından gerçekleştirilen iş bırakma eylemine katılan sendika üyelerinin hedef alındığını göstermektedir.
6) Gerekçe “Eğitim öğretim hakkını engelleyici nitelikte eylemlerdir.” Bu gerekçeye bağlı olarak 11.285 öğretmenin açığa alınmasıyla eğitim öğretimde ciddi aksaklıklar yaşanmış, amacı aşan kara mizah bir sonuç ortaya çıkmıştır.
Ne Olacak?
OHAL süreci, belli kısıtlamaların olmasıyla birlikte hukukun askıya alındığı süreçler değildir. OHAL uygulamaları hukuka uygun olmalı, OHAL sırasında ve sonrasında yaşanacak süreçler hesaplanarak hareket edilmelidir.
Açığa alınan öğretmenlerin yaşadığı sıkıntılar ortadadır. Yürütecekleri hukuksal süreçler de sendikalar tarafından tarif edilmiş, yol çizilmiştir.
Öğretmenlerin tamamına yakınının görevine döneceği ortadadır. Aksi durumların iç hukuktan sonuç alınamaması durumunda AİHM’e gidilmesiyle sonuçlanacağı da…
AİHM, başvuruları belli bir sıraya göre almakta, değerlendirerek sonuçlandırmaktadır. Bu uzun sürecin, binlerle ifade edilen ihlal gerekçeli başvurularda öne çekileceği de bilinen bir gerçektir. Başvurucu parti ve sendikaların talepleri en kısa sürede sonuçlanacak, süreçte mağduriyetini belgelendirenler ciddi tazminatlarla mevcut haklarını geri alacaklardır.
Öğretmenleri devletiyle karşı karşıya getirmeyecek, devleti uluslararası hukuk önünde tazminata mahkum ettirmeyecek kararların alınması önemlidir. Mağduriyet sadece öğretmenlerle sınırlı değildir. Öğretmenler, aileleri, öğrenciler, veliler… Yaşanan travmanın etkileri yıllarca eğitim sistemini etkisi altına alacak, bu sonuçlar da ilerleyen yıllarda ortaya çıkacaktır.
Bu süreçte öğretmenler ne yapmalı?
 
Her ne kadar öğretmenlerin göreve döneceği düşünülse de tersi durumların yaşanması da muhtemeldir. Yargıya yansıyacak dosyalarda yararlanılacağı düşünülen her türlü bilgi ve belge temin edilmelidir. Başarı belgeleri, hizmet içi belgeleri, başarılar, siciller, basına yansıyan haberler, kurum başarıları, öğrenci başarıları, yayımlanan kitap/makale/dergi içerikleri, farklılık yaratan uygulamalarını gösteren belgeler vb…
Mağduriyeti kanıtlamak üzere yaşanan tüm olumsuzluk ve kayıpların belgelenmesi de önemlidir. Örneğin süreçte psikolojik sorun yaşayıp bununla ilgili tedavi görenlerin bu durumu belgelendirmesi, kendilerine yapılan tebliğlerin saklanması, dilekçe ve yanıtlarının muhafaza edilmesi, ekonomik kayıpların hesabının tutulması gibi…
Sürecin sonuçlanmasıyla birlikte öğretmenler hakkında usulsüz işlem yapan idarecilerle ilgili süreçlerin başlayacağı da öngörülmektedir.
Yargılananın sendikal bir eylem olduğu asla akıllardan çıkarılmamalıdır.
Kaldı ki suç unsuru olarak sorgulanan grev, hem iç hukuk, hem uluslararası hukuk, hem genelgeler hem de mevcut yargı kararlarıyla meşruluğu tescillenmiş bir sendikal eylemdir.
Tekrar tekrar okunarak algılanması gereken bazı hukuki gerçekler aşağıda tekrar sunulmuştur…
1) Anayasa’nın 2. maddesi devletin sosyal bir hukuk devleti olduğunu belirtmektedir. (Devlet hukuk kararlarına göre hareket etmek zorundadır)
2) 51. madde; önceden izin almaksızın sendika kurma ve bu sendikalara üye olarak bu doğrultuda etkinlik yapma hakkının bulunduğunu belirtmektedir. (Sendikaya üye olma ve sendikanın kararlarını uygulama hakkı vardır)
3) 90. madde; milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümlerinin uygulanacağını belirtmektedir. (İmzamız bulunan dış hukuk kararları iç hukuğa ters olsa bile, iç hukuk kuralları buna göre düzenlenir ve dış hukuk kararları bağlayıcıdır – ILO, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı,İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi vb…)
ULUSLARARASI HUKUK CEZA VERİLEMEZ DİYOR
 
4) 151 sayılı ILO Sözleşmesi’nin 3.maddesinin 2. fıkrasında, “… Kamu makamları bu hakkı (sendikal faaliyet) sınırlayacak veya bu hakkın yasaya uygun şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikte her türlü müdahaleden sakınmalıdır” denmiştir. (Kamu makamları sendikal faaliyetleri engelleyemez, bu faaliyetlere müdahale edemez.)
5) 87 Nolu ILO Sözleşmesi’nin 8/2 maddesinde, “Yasalar, bu sözleşme ile öngörülen güvencelere zarar verecek nitelikte olamaz veya zarar verecek şekilde uygulanamaz” hükmüne yer verilmiştir. (Çalışanların sendikal etkinlere katılması nedeniyle cezalandırılamayacağı açık bir biçimde ortaya konmuştur.)
6) Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nın “Toplu pazarlık yapma ve eylem hakkı” başlıklı 28. maddesinde; “Çalışanlar ve işverenler veya bunların ilgili kuruluşları … grev eylemi dahil olmak üzere kendi çıkarlarını korumak için ortak (toplu) eylem yapma hakkına sahiptir.” denmektedir. (Bizi de bağlayan uluslararası hukuk grevi temel bir sendikal hak olarak değerlendirmektedir)
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ (AİHM) DE CEZA VERİLEMEZ DİYOR
 
7) KESK ve ona bağlı Yapı Yol Sen’in açtığı ve 27 Mart 2007 günü karara bağlanan başvurusunda (Karaçay – Türkiye) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, greve verilen ceza için “demokratik toplumda gerekli olmadığı” sonucuna vararak Türkiye’nin AİHS’in 11. maddesini ihlal ettiği kararını vermiştir.
8) Yapı Yol Sen’in açtığı ve 17 Temmuz 2007 günü karara bağlanan diğer başvurusunda (Satılmış ve Diğerleri – Türkiye) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de grev yapan çalışana ceza verilemeyeceğine karar vermiştir.
9) İş bırakma eylemine katılan öğretmenler adına açılan ve 17 Temmuz 2008 günü karara bağlanan başvuruda (Urcan ve Diğerleri – Türkiye) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvuranlara uygulanan cezai yaptırımların “demokratik bir toplumda gerekli olmadığı” sonucuna varmıştır.
DANIŞTAY DA CEZA VERİLEMEZ DİYOR
 
10) Danıştay 1. Dairesinin E.2001/3307, K.2001/4415 sayılı kararında “… sendikal faaliyet kapsamında bir gün süreyle göreve gelmemesi fiilinin mazeret olarak kabulünün gerektiği, dolayısıyla 657 sayılı yasanın 125/C-b maddesinde öngörülen “özürsüz” olarak bir gün göreve gelmemek fiilinin sübuta ermediği görülmüştür” denmiştir.
11) Danıştay 12. Dairesinin E.2004/4643, K.2005/313 sayılı kararının gerekçesinde “… davacının sendikal faaliyet kapsamında göreve gelmemesi fiilinin mazeret olarak kabulünün gerektiği dolayısıyla 657 sayılı. Yasanın 125/C-b maddesi anlamında özürsüz olarak göreve gelmemek fiilinin sübuta ermediği görülmüştür.” denmiştir.
12) Danıştay 12. Dairesinin E.2005/5767, K.2008/225 sayılı bir başka kararında “… davacının sendikal faaliyet kapsamında göreve gelmemesi fiilinin mazeret olarak kabulünün gerektiği…” denmektedir.
13) Ayrıca TCK 118. maddesinde sendikal faaliyetin engellenmesi yasaklanmıştır.
GENELGE DE CEZA VERİLMESİN DİYOR
 
14) 05.08.1999 gün ve 1999/44 sayılı Başbakanlık Genelgesi’nde “… kamu görevlilerinin sendika ve konfederasyonlar şeklinde örgütlenmelerine engel olunmaması bu örgütlerin etkinliklerinin genel kolluk yetkisi kullanılarak müdahale edilmemesi, sendikal çalışmaları nedeniyle sendika yöneticilerine ve üyelerine disiplin cezası uygulanmamasının gerektiği” belirtilmiştir.
MEB HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ DE CEZAYA GEREK YOK DİYOR
 
15) MEB Hukuk Müşavirliği’nin 27 Şubat 2012 tarih, 02-17848 sayılı yazısında, sendikal kararlar doğrultusunda yapılan iş bırakma eylemlerine katılımın sendikal faaliyet olarak kabul edilmesi gerektiği” belirtilmiştir.

Kaynak: egitimciyiz.com

Exit mobile version