Site icon Rojnameya Newroz

8 MART’TA 8 KADININ DİLİNDEN KÜRDİSTAN VE TÜRKİYE

8 Mart Dünya Kadınlar Günü, bugün hala kadınların maruz kaldığı şiddet, ayrımcılık ve eşitlik mücadelesine dikkat çekmek amacıyla kutlanıyor.

8 Mart, ilk kez 1911’de kadınların maruz kaldığı ayrımcılık ve zor çalışma koşullarını protesto için başladı. 1911’de ilk kez düzenlendiğinde bir milyonu aşkın kadın sokaklara dökülmüştü.

Ancak bugün her ülkenin içinde bulunduğu koşullara göre atılan sloganlar kimi zaman siyasi birlik için, kimi zaman kadına yönelik şiddete karşı, kimi zaman da anne bebek ölümlerini önleme arzusunu yansıtıyor.

Rûdaw, Kürdistan ve Türkiye’de kadın olmanın zorluklarını ve güzelliklerini tanınmış 8 isme sordu.

Ayser ÇINAR / RUDAW

“Kadının diğer adı direnmek”

Ahmet Kaya’nın eşi Gülten Kaya: Toplumun inşası sürecinde kadının da erkekle birlikte rol alması gerektiği gerçeğinin geriye dönük hesaplanabilen zamanı 250 – 300 yıl kadarken, onun toplumsal statüsünün doğru kavranması ve bunun yükseltilmesi yönünde adım atılması son yüzyıla bırakılmış ve hatta o da kadının mücadelesine devredilmiştir.

Türkiye’de kadın olmak, diğer tüm kimliklerinizle birlikte “EŞİT İNSAN” olduğunuzun kabulü için bitmek  bitmeyen bir mücadeledir aslında. Yani; kadını kadın hariç herkesin hoyratça yorumlayarak, ötekileştirdiği, yok saydığı, iç mekanlara kapattığı, söz hakkı vermediği, cinsiyeti üzerinden varlığını yok saydığı, emeğini sömürdüğü, ikinci sınıf varlık olarak gördüğü, modern ya da geleneksel köle statüsü biçtiği, sesinin mütemadiyen kısıldığı ve daha nelere nelere maruz bırakılmış bir varlıktan söz ediyoruz.

Evde, sokakta, okulda, işyerinde sürekli kulaklarda çınlayan cinsiyetçi söylemler yüzünden, kendisine rağmen inşa edilmiş erk dünyasına sürekli itiraz etmek, kafa tutmak, inadına direnmek ve varlığını kabul ettirme mücadelesidir aslında. Burada kadın, kendisine biçilmiş kaftanın içinde el-pençe divana durduğu sürece pek sorun çıkmaz. Diğer tüm toplumsal-kamusal alanlarda alt kimliklerimizle birlikte var olma savaşımız birkaç kat zorlaştırır hayatı.

Kürt kadın, Alevi kadın, muhalif kadın, tutsak kadın, iş kadını vb duruşların tümünde de kadından beklenen yine ve hala ve sadece erke itaattir maalesef. Kadın özgürlüğünün bir cins kimliği üzerinden ele alınmasının da son derece değerli bir kazanım olacağı gerçeğine rağmen, daha da ötesinde, onun sınıfsal, ulusal ve toplumsal bir bilinçle ve direnişle hayatın yeniden ve yeniden inşası sürecinin vazgeçilmez bir dinamiği olmasını çok önemsiyorum.

“Ezilenin ezileniyiz”

Avukat Eren Keskin: Ortadoğu coğrafyasında kadın olmak çok zor çünkü her yanımız feodal ve militer değer yargılarıyla donatılmış durumda. Son derece erkek egemen bir sistem söz konusu. Türkiye’de cumhuriyet dönemi öncesinden başlayarak militer bir sistem söz konusu ve militarizminde erkek egemenliğinin son aşaması. Bu nedenle böylesi aktörel değerler içine hapsolmuş bir toplumda kadın olmak çok zor. Bu zorluğu hepimiz yaşıyoruz. Özellikle bizim gibi sahada çalışma yapan, genel toplumsal cinsiyetçi ahlak anlayışına karşı çıkan kadınlar her zaman baskı altında oldular ve olmaya da devam ediyoruz.

Ama kadın olmak başlı başına özel ve güzel bir şey tabiki de. Ancak kadın olmanın, kadınlık bilincine erişmiş kadınlar bunu hissedebilirler. Kadınlık bilincine erişmek  zaten her türlü ırkçılığa, militarizme, faşizme, sömürgeciliğe karşı çıkmak demek. Çünkü ezilenin ezileni konumundayız. Bunun farkına varan kadınlar da belli bir mücadele yürütüyorlar ve bu mücadelenin de belli bir güzelliği var ama çok büyük zorlukları da var.

“Hiç kısık sesle konuşmadım”

Türkmen aktivist Himan Ramzi: Türkmen bir aktivist olarak amacım Kürdistan’da farkındalık yaratmak ve kadınların sesini biraz olsun duyurabilmek. Bir kadın olarak göz önünde olmak zor ancak bu konuda ailem desteğini benden hiç esirgemedi.

IŞİD Kürdistan’a saldırdığında kadınlarımız hedef haline geldi. Bir kadın olarak sahada, cephede esir düşen kadınlarımız için yıllardır çalışıyorum, çabalıyorum. Kendimi bildim bileli kadın hakları için mücadele ediyorum ve ezilen kadınlarının seslerini dünyaya duyurmaya çalışıyorum. Yaşadığımız toplum gelenek ve göreneklere çok bağlı. Böyle bir toplumda sesini yükseltmek her zaman cesaret istedi ve ben hiç kısık sesle konuşmadım.

“Ne gül istiyorum ne de cennet”

Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi: Kadınları nehirlere benzetirsek yanılmış sayılmayız. Sarp kayalıkların arasından, derin vadilerden döne döne durmadan akıp giden nehirler. Akacağı yönde beraberinde yükler yükleyerek,  canından parçalar bırakarak yolculuklara çıkan nehirler. Bu nehirler ki kendi derinliklerinde kendi gözyaşlarıyla yıkanan, kendi yalnızlıklarında kıvranan.

Bereketli nehirlerin akış yönlerine birilerince yollar çizildi tarih boyunca. Çağıldayan suların azizliği ve kudretinden sular çalındı. Sularıyla savaş bahçelerinin mahsulleri sulandı. Savaş bahçeleri sulandıkça kadınların ayaklarının altına güller, cennet vaatleri döşendi.

Bunca acıdan, bunca kederden sonra, “Ne gül istiyorum ne cennet” diyebilmeli kadınlar. İstediği vadilerden, geçitlerden kendi geçmeli. Akarken ne yük yüklenmeli ne de canından parçalar bırakmalı. Kendi belirleyeceği yollardan doludizgin akmalı. Kadınların akacağı havzalar, savaş bezirgânlarının tarlaları olmayacağı, kadınların gür sesiyle dillendirilmelidir. İnsanlığın bugün aradığı huzur ve mutluluğun, Kaf Dağı’nın ardında değil, bu gür sesin gücünde saklı olduğu tüm dünyaya haykırılmalıdır.

“Ortadoğu kadın mezarlığı”

Sanatçı Rojin: Kadın kültürü taşıyan, geleneği geleceğe taşıyan, güzellik taşıyan, çocuk taşıyıp büyüten, toplumun en zarif en güzel varlığı inci tanesi kadın. Maalesef Ortadoğu kadın mezarlığı. Şubat ayı 28 çekiyor ve 30 kadın öldürülüyor. Bu kaba kuvveti, bu cehaleti her alanda görüyoruz.

Aklın yetmediği yerdir şiddet. Kürt kadınları ezilmiş bir ataerkil toplumun  sömürgeleştirilmiş ruhun iki katlı ezilen çiçekleridir. Moderniteye bakışımız, kadına bakışımız çok geri düzeyde maalesef. Kürt kadınının her hareketi sen ‘Kürt kızısın’ diye engelleniyor.

Kadını sokağa döken Kürt hareketi ise kadını erkekleştiriyor. Açıkçası ne geleneksel yapı, ne partiler ne de sivil toplum örgütleri kadına olması gereken önemi, değeri vermiyor. Savaşın en büyük, en ağır mağduru kadınlar ve çocuklar. Savaşan erkek dünyasında bir papatya bahçesi gibiler. Bütün kadınların günü kutlu olsun. Kürtler ölmede, ağlamada birinci. Umarım başka şeylerde de başarılı ve birinci oluruz.

“Kürt kadını önemli mesafe katetti”

Rûdaw TV sunucusu Hevidar Zana: Ortadoğu’da kadınların çok ileri düzeyde hak sahibi olduğunu söyleyemeyeceğim maalesef. Gelişimini tamamlamamış, geri bırakılmış, üretim araçlarından yoksun, savaş yorgunu ülkelerin kadınları da erkekleri de hak yoksunudur. Bunun bir sürü nedenini sayabiliriz ancak bu gerçek geri bırakılmış, sömürge toplum kadınlarının cahil, eğitimsiz, fakir, gelenekçi ve her konuda kurban olduğu anlamına gelmez.

Kürdistan’a gelecek olursak, ben şahsen durumumuzu birçok komşu ülkeye kıyasla çok iç açıcı buluyorum. Gerek Kürdistan Hükümetinin kadını gözeten ve kollayan politikaları, gerekse de toplumumuzun geleneklerinden kaynaklı kadını yücelten ve değerli gören yaklaşımı, biz Kürt kadınlarının Ortadoğu’da kadının konumu ve hakları konusunda önemli mesafeler kat etmesini sağlamıştır.

Salt eşitlikçi anlayışın kadınlara kaybettirdiğini savunurum hep. Önemli olan fikri özgürlüktür ve toplumu bir bütün olarak ilgilendiren konularda söz sahibi olmaktır ki bu konularda Ortadoğu’da Kürt kadını örnek teşkil eder.

Her şey de eşitlik diye tutturan anlayışın zamanla toplumun değer yargılarını aşındırdığını ve biz kadınlara da kaybettirdiğini açıklaması açısından, modern bir toplum olan Almanya’dan bir örnekle bitirmek istiyorum:

Almanya’da yaşadığım dönemde işe giderken bindiğim tren de tanık oldum. Durakta elindeki kocaman valizi trene sokmaya çalışan genç bir kadının yaşadığı zorluğu ve sağlı sollu ona aldırmadan trene binen erkekleri gören yaşlı bir hanımefendi bana dönerek, “Siz yeni nesil gençler eşitlik eşitlik diyerek bizi bu duruma getirdiniz. Erkekler centilmenlik yapmaktan korkar oldu, halbuki eskiden bize çanta, valiz taşıtmayan centilmen erkeklerimiz vardı” dedi. Biz de hak ve eşitlik derken, nezaketimizi, zarafetimizi öldürmeyelim ve centilmenliğe de yaşam alanı bırakalım.

“Kadın daima ikinci planda”

Sanatçı Gulistan Perwer: Ben Kürdistan’da yaşayan bir kadınım ve bu topraklarda kadın olmak zor. Kürdistan’da kadın söz konusu oldu mu feodal sistem yani Ortaçağ sistemi devreye giriyor. Kadının toplumsal bir kimliği, özgürlüğü yok. Dini değerlerin ağır bastığı tüm kara parçalarında ne yazık ki bu tür durumlarlar karşı karşıya kalabiliyoruz. Burada kadınların sorunlarını saymaya kalksam sayfalar yetmez. Kürdistan’da toplum sınıflara ayrılır ve her sınıf kendi katmanını yani kendi sorununu yaratır. Burada da yine en çok mağduriyeti yaşayan kadınlar olur.

Kürdistan Hükümetine kadın hakları konusunda eleştirilerim var: Hükümet kadın haklarının korunması için yüzlerce dernek, vakıf açtı. Partilerin yüzlerce kadın kolları var ancak ne yazık ki bu kurum ve kuruluşların hiçbirisi ne kadına ne de kadın haklarına sahip çıkmıyor.

Hükümetin buradaki eksikliği bu tür kurum ve kuruluşları denetlememesi. Sanatçı kimliğim ve geçmişimden dolayı Kürdistan’ın her parçasında hatta Avrupa’da bile kürtler tarafından her zaman sevilip sayıldım ancak dileğim şudur ki bana gösterilen saygı ve sevgi tüm kadınlara gösterilsin. Kadınlarımızın değerini bilelim çünkü medeniyeti inşa eden her zaman kadınlar olmuştur.

“Geleceği yok ediyorlar”

Kürt yazar Suzan Samancı: Tarihsel ve zorlu bir süreçten geçerken Kürdistan’da kadın olmak bir paragrafa sığar mı? Sadece Kürdistan ve Ortadoğu’da değil, kadının varlığı kutsal kitaplar ve mitolojiyle birlikte yok edilmiş ve o çirkin  eril zihniyet bu yok ediliş üzerinden hükümranlığını kurmuştur. Kadın dünyanın her yerinde ezilirken, Kürdistan ve Ortadoğu’da bu çok daha boyutludur. Kadın bu çok boyutlu ezilmişliğin kıskacındayken, bu savaş  ve insanlık dışı yaşam erkekleri de perişan etmiştir: Aşağılananlar ve şiddet görenler, yanlış ve hatalı kromozomlar gibi insanlığı, güzelliği ve geleceği tehdit ediyorlar.

İnsanlar kendi yönetim şeklinin bir uzantısı ve  gerçeğidir. Havva ve Adem çerçevesinde şekillenen zihniyetler, kadını yaratıcı güçten, düşünceden alıkoyuyor. Özne olamayan, kendi kimliklerinin ve varlıklarının bilincine varamayan  kadınlar gölge varlık durumundan kurtulamazlar ne yazık ki!

Türkiye’nin karmaşık, anti demokratik ve baskıcı yapısı, ileriye değil, geriye doğru işliyor. Bu nedenle karamsar olmamak elde değil. Yıllardır süren tv dizileri furyası, tesadüf olmadığı gibi, kadınları kamusal alandan çeken  kara ve köhne zihniyetler,kadın cinayetlerinin zeminini de hazırlıyor. Tıkız ve azmettirici, bağımlı yasalarla kadını, yani geleceği yok ediyorlar. Gelecek  ancak kadınların  güçlü bilinçleri sayesinde anlamını bulur.

Yüz yıldır süren savaş, darbeler, yasaklar ve şiddetin tarihinde, insan özgürlüğü, kimliği ve varoluşu için başkaldırır elbette. Yasakların olduğu yerde  her zaman çatışma  vardır bu yüzden kitlelerin biraraya gelmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle Kürtler ve Kürt kadının özgürlük mücadelesi  hiç bitmediği gibi, alanlara inip özgürlük için  erkeklerle birlikte savaşan Kürt kadınları, dünyadaki kadınların bilincini de sarsmış ve örnek oluşturmuştur. Bu mücadele sadece kendi kurtuluşunun göstergesi değil, bundan sonra gelecek olanlar için de bir yol haritasıdır. Böylelikle, sahte özgürlük duygusundan uzak, sahip olunan ve görmezden gelinmeyecek olan biricik şey; inanarak özgürlük için mücadele etmek olmuştur.

Bu simgesel duruma gelmek, gerçekliği çok boyutlu görmeyi engellememeli. Çünkü Kürt kadını eğitimsel olarak henüz istenilen düzeyde değil, sadece kadını değil erkeği de. Bir avuç sanatçı, aydın ve bilimle uğraşanlar ölçü olmamalı.

Özel günlere ihtiyaç duymak, problemin ta kendisidir. Ve şu bir gerçek ki mangalda kül bırakmayan Kürt erkeklerinin evlerinde nasıl birer despot olup, feodal gururlarından kurtulamadıkları, yaratıcı ve özgür kadına tahammül edemedikleri bir gerçektir. (Aslında tüm Ortadoğu, kısmen Batı öyle)

Kadının kurtuluşuna giden yolu, her alanda mücadelenin yanı sıra, eğitim ve kültürdür, özellikle sanat bilincidir. Kadınlar korkusuzluklarını cesarete dönüştürmeli, onu yok eden engelleri yıkmalı, dışlanmaktan korkmamalı, haykırmalı ve kendini yaratmalıdır. Bu nedenle özgürlüğe, kalıcı varlık ve oluş haline erişmek, Kürt kadının, kimliğinin ve dilinin tanınması, güvence altına alınmasıyla amacına ulaşır.

RUDAW

Exit mobile version