Bülent Tekin / Yazarın diğer yazıları için tıklayınız
Brezilyalı yönetmen Alexandre Moratto’nun yönettiği; senaryosunu ise Moratto’nun Thayna Mantesso ile birlikte yazdığı 7 Prisoners (7 Tutsak) filminden bahsetmek istiyorum. Bugün bile Brezilya’daki kölelik ve insan kaçakçılığı gerçeğini dramatize eden sürükleyici bir film.
Üretken kapasiteleri ve teknolojik ilerlemeleri sayesinde herkes için uygun ve rahat koşullar yaratabilecek küresel bir toplumda, insan köleliği yine de bir bela olmaya devam ediyor. On milyonlarca insan kapitalizm tarafından bu ilkel ve vahşi koşullara hapsedilmiş durumda ve bu insanların bir kısmı da büyük kentlerde yaşıyor.
Filmin açılış sahnesinde, Brezilya’nın yoksul kırsalında tarım işçisi olarak çalışan 18 yaşındaki Mateus ailesiyle vedalaşır ve büyük şehre yapacağı yolculuk için kendisine bir gömlek almak üzere “bir aylık yiyecek” harcamasını kullandığı için annesini azarlar. Gülümsemesi de vaatleri kadar sahte olan bir adamın kullandığı bir minibüsle yola çıkar.
Mateus ve birlikte seyahat ettiği diğer çocuklar-Samuel, Ezequiel ve Isaque-göz kamaştırıcı manzaralar ve şaşırtıcı harikalarla dolu Oz ülkesi gibi Sao Paulo metropolüne varırlar. Ancak vardıkları yer şehrin göbeğindeki devasa bir hurdalıktır ve başlarından adeta kaynar sular dökülür.
Mateus çok geçmeden kendisini ve diğerlerini şehre çeken vaatlerin yalan olduğunu anlar. Berbat yaşam alanları, yetersiz yemekler, zalim bir patron olan Luca ve onun sadist uşakları, hurdalıktan bakır tel sıyırmak olan işlerinin cehenneme dönmesini sağlar. Diğer çocuklardan en az biri okuma yazma bilmemektedir; sonunda Mateus grubun liderliğini üstlenir.
Fiziksel şiddet ve aşağılama bu sömürü mekanizmasının başlıca silahlarıdır. Dahası, Luca’nın arkasında gerçek kukla ustaları olan polis ve siyaset aygıtı durmaktadır. Mateus, Luca’yı alt edip kendisi ve yoldaşları için bir kaçış planı yapacak zekâya sahip olduğuna inanırken, bunun yerine kendisi de kukla haline gelir. Yavaş yavaş ve farkında olmadan baştan çıkarılır ve Luca’nın çırağı haline getirilir, bir noktada kurnaz patronunun annesine 4.000 dolar gönderdiğini öğrenir. Kırılma noktası, Mateus’un hurdalık için yeni bir grup zincirli göçmen işçinin taşınmasına ve disipline edilmesine yardımcı olmak için ödemeden bir pay alması olur. Bu bölümde aynı zamanda başka bir sömürü olan kadın ticareti de görülür.
Mateus Luca’ya bu insanların nereden geldiğini sorduğunda, akıl hocası soğukkanlılıkla cevap verir: “Uçaklar, otobüsler, nakliye konteynırları. Diğer her şey gibi, her şeyi çalışır halde tutmak için yeterince satın alıyoruz… Sizin emeğiniz tüm şehre güç veriyor.”
Mateus’un ahlaki temeli yavaş yavaş aşınır. Bu, asla hayal bile edemeyeceği bir şeydir. Ama Luca’nın cezbedici vaatleri-ödüller, ayrıcalıklar, partiler-daha ağır basar. Luca, kendisine uygulanan hain yöntemlerin aynısını artık uygulamaktadır.
Bir siyasetçi, Mateus’a ikiyüzlü bir şekilde çocuklara “daha iyi bir ülke” bırakmak için siyasete girdiğini söyler. Gerçekte ise çocukları köleleştirmek onu zengin ve güçlü kılmaktadır! Evet, bu film aslında yaşanan Kapitalist Modernite’nin acımasız gerçeğidir.
Maalesef dünyada insan kaçakçılığı ve köleleştirme mağduru olan milyonlarca insan var. Birçok ülkede gizlenen bir durum olmasına karşın hayatın bir gerçeğidir. Güneş balçıkla sıvanmıyor.
Birleşmiş Milletler Uluslararası Çalışma Örgütü, dünya genelinde yaklaşık 200 milyon insanın modern kölelik veya çocuk işçiliği mağduru olduğunu bildirmektedir. Neredeyse her on çocuktan biri, yani 151,6 milyon çocuk, işçi olarak sömürüye maruz kalıyor. (1)
Kapitalist Modernite’nin insanı nasıl bir çaresizliğin içine sürüklediği, yukarı çıkmanın olanaksızlığı, yolların tamamen kapalı olduğu durumda davranışını belirlediği gerçeği ile karşı karşıyayız. Gerçekler hayatta olan şekliyle devam ederler. İnsanlar hayat içinde (şartlar gereği) kendisi için en iyisini seçer, bu bir çıkar ve gelecek seçimidir. Bu film diğer bir deyişle hayatın ta kendisidir. İhanet, kötü ilişkileri seçmek, çaresizlik sonucu olabilir. Bu olumsuzluklara direnmek herkes için aynı güçte ve kararlılıkta olmaz. Bu yönüyle bu film hayata dair gerçekçi bir filmdir. Hayat şartları insanları acımasız dişlileri arasında ezerken onları farklı bir tipe dönüştürebiliyor. İyi bir kalbe ve duygulara sahipken vicdansız bir kişiliğe dönüşebiliyor. Çok ezilen biri çok ezen biri olabiliyor. Mesela dün mağdur olduklarını iddia edenlerin bugün bizleri nasıl ezdikleri gibi. Mesela bu topraklarda 28 Şubat mağdurları nasıl birer 28 Şubatçılara rahmet okutur hale geldikleri gerçeği gibi. Mesela Yang nasıl Yin’e nasıl dönüştüğü gibi? ( Bu kurama göre Yin ve Yang kutupları hiçbir zaman sabit olmazlar. Bu yüzden mutlak değildirler. Aksine sürekli olarak değişir ve dönüşürler. Karşıt kutuplar sürekli birlikte vardırlar. Kararlı ya da kararsız hallerde olabilirler. Karşıt kutbu olmayan hiçbir durum yoktur. Kutuplara örnekler: gece ve gündüz, aydınlık ve karanlık, büzüşme ve yayılma, soğuk ve sıcak, ön ve arka, iç ve dış, alçak ve yüksek, usul ve ani, yakın ve uzak, kısa ve uzun, taze ve kart, ham ve olgun gibidir.) (2) Güzellik ve çirkinlik, gençlik ve yaşlılık, doğum ve ölüm, iyilik ve kötülük aslında diyalektik materyalizmin doğasında vardır.
(1) https://www.wsws.org/tr/articles/2022/08/09/cilz-a09.html
(2) https://tr.wikipedia.org/wiki/Yin_ile_yang
Siyasi Haber